MİRASA ENGEL DURUMLAR



a) Öldürme:

Hadiste; "Katıl için miras yoktur" (Ebû Dâvud, Diyât, 18; Tirmizî, Ferâiz,17; Ahmed b. Hanbel, I, 49) buyurulur.

Hanefilere göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel olur. Bunlar da şu çeşit öldürmelerdir:

Kasden öldürme: Mûrisi silâh veya kesici bir aletle kasden öldürmek gibi. Buna günah ve kısas gerekir, keffaret gerekmez. Ebû Yusuf ve Imam Muhammed`e göre, insan öldürebilecek büyük taş vb. her şeyle, kasden öldürme suçu meydana gelir.

Kasda benzer şekilde öldürme. Insan öldürmede kullanılmayan, sopa, değnek gibi bir şeyle vurup öldürmek gibi... Cezâsı: Keffâret, âkile* üzerinde diyet ve günahtır.

Birisini yanlışlıkla öldürme: Ava atıp, insanı öldürmek gibi... Cezası; keffâret, âkile üzerine diyettir. Ahiretteki günahı kaldırılmıştır.

Hata sayılan öldürme: Uykuda veya uyanık iken birisinin üzerine düşüp ölümüne sebep olmak gibi. Cezası; hataen öldürmenin aynıdır (es-Serahsi, el-Mebsût, Mısır 1324-1331/1906-1912; XXV, 59-68; el-Kâsâni, Bedayıu`s-Sanâyi, Mısır 1327-28; M. Cevat Akşit, Islâm Ceza Hukuku ve Insanî Esasları, s. 55-56).

Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb) mükellef olmayanın öldürmesi, meşrû savunma halinde öldürme ve mükrehin öldürmesi miras engeli değildir.

Imam Şâfii`ye göre, öldürme fiilini işleyen herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın bulunup bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması sonucu etkilemez.

Mâlikîler ise, katılde kasıt ve tecâvüzü esas alırlar. Buradaki görüş ayrılığı, miras engeli bildiren hadisteki "kâtil" sözcüğünün kapsamındaki belirsızlıkten doğmuştur (bk. Muhammed Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, Kahire, t.y., s.126, 127).





b) Din Farkı:

Mûrisle vârisin ayrı dinlerden oluşu bir miras engelidır. Bu konuda Islâm hukukçularının görüş birliği vardır. Müslüman kâfire, kâfir de müslümana nesep hısımlığı veya evlilik akdi bulunsa bile mirasçı olamaz. "Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz" (Buhâri, Hacc, 44; Meğâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, l; Ebu Dâvud, Ferâiz, 10). "Iki ayrı dine mensup olanlar, birbirine mirasçı olamaz" (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tirmizi, Ferâiz, 16; Ibn Mâce, Ferâiz, 6) hadisleri buna delildir. Bunun sebebi, müslümanla gayrı müslim arasında velâyet bağının kesik olmasıdır.

Bu duruma göre, meselâ; müslüman bir erkekle gayrı müslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da babaya tabi olarak müslüman sayılacaklarından onlarla gayrı müslim olan anneleri arasında da mirasçılık cereyan etmez.

Ancak Muaz b. Cebel ve Muâviye ile Tâbiîlerden Mesrûk b. el-Ecdâ`, Saîd b. el-Müseyyeb, Ibrâhim enNahâî ve diğer bazı bilginler aksi görüştedir. Bunlara göre; Müslüman kâfire mirasçı olur. Fakat kâfir müslümana mirasçı olamaz." Dayandıkları delil şu Hadislerdeki genel anlamdır: "Islâm yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhârî, Cenâiz, 79) "Islâm arttırır, eksiltmez" (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236). Bu konuda sahabe uygulaması da vardır. Bir yahudi vefat edince, biri yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası almak isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye mirasçı yapmıştır (el-Askalânî, Bülûgul-Merâm, Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, Istanbul 1967; III, 206).

Çoğıınluk Islâm hukukçuları, müslümanla kâfir arasında mirasın olamayacağını ifade eden hadisleri bu konuda ana delil kabul etmiş, azınlığın dayandığı hadisleri doğrudan mirasla ilgili görmemiştir.

Diğer yandan gayrı mûslimler birbirine mirasçı olabilirler. Çünkü küfür ehli tek millet sayılır. "Ehl-i, küfür birbirinin velisidir" (el-Enfâl, 8l73) âyetinin genel anlamı bütün gayrı müslimlerin hepsini kapsamına alır. "Hakkın dışında sapıklıktan başka ne vardır" (Yûnus,10/32) âyeti de bunu ifade eder. Yalnız Mâlikîler, "iki ayrı dine mensup olanlar birbirine varis olamaz" hadisinin, hıristiyan ve yahudilerin kendi aralarındaki mirasçılığını da kapsadığını söylerler.

Mürtedin mirası:

İslâm`ı terkeden kimseye "mürted" * denir. Mürted mânen ölmüş sayıldığı için, o ne müslüman ve ne de kâfire mirasçı olamaz. Mürtedin mirasının başkalarına intikali konusunda ise görüş ayrılıkları vardır.

Ebû Hanife`ye göre, irtidattan önce kazandığı mal varlığı müslüman varislerine gider..Sonra kazandıkları ise beytü`l-mâle "fey" geliri kaydedilir. Mürted kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal eder.

Imam Ebû Yûsuf ve Imam Muhammed`e göre, irtidattan önce ve sonra kazandığı malları müslüman varislerine intikal eder. Bu iki müçtehid, erkek ve kadın mürted arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.

Şâfiî, Mâliki ve Hanbelilere göre, aslî inkârcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve ona da başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü`l-mal için fey` geliri kaydedilir. Çünkü o, irtidat etmekle, Islâm toplumuna karşı harp ilân etmiş sayılır ve servetine de harbînin malına uygulanan hükümlerin uygulanması gerekir. Ancak bu hükümler, mürted irtidadı üzere ölürse uygulanır. Hayatta olduğu sürece malı bekletilir. Islâm`a dönerse, malı kendisine verilir (Ibnü`l-Hümâm, Fethu`l-Kadîr, Mısır 1315-/1317, IV, 390 vd.; Ibn Rüşd, Bidâyetü`l-Müçtehid, Mısır, t.y., II, 322-329; ez-Zühaylî, a.g.e, VIII, 263-266).

c. Tebealık Farkı (Ihtilâfu`d-dâreyn):

Müslümanlar hangi devletin tebeası olurlarsa olsunlar birbirlerine mirasçı olurlar. Müslüman için başka başka devletin tebeası olmak miras engeli değildir. Meselâ; Türkiye`deki bir müslüman, Mısır`daki müslüman bir hısımına mirasçı olabilir. Çünkü Dârul-Islâm müslümanlar için tek vatan sayılır. Daha sonra kâfirlerin Darul-Islam`a egemen olması ve buralarda ayrı sistemlerin ve rejimlerin olması veya bağlantının kopuk olması da sonucu değiştirmez. Bu yüzden, bir müslüman Dâru`l-Harpte ölse, ona Dârul-Islâm`da yaşayan varisleri mirasçı olur.

Ülke ayrılığı gayrı Müslimler için bir miras engeli teşkil eder. Meselâ; Islâm tebeasındaki bir gayrı müslim, yabancı tebealı gayrı müslim bir hısımına mirasçı olamaz. Burada, mirasçılık "velâyet bağı" esasına dayanır. Bu bağ kopunca mirasçılık hakkıda ortadan kalkmaktadır. Ancak ülkeler sulh anlaşmaları yaparak, karşılıklı miras ilişkilerini düzenleyebilirler.

Malıkî, Hanbelî ve Zâhirîlere göre tebealık farkı hiç bir şekilde miras engeli doğurmaz (ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 266 vd.; es-Sibâî, Şerhu Kanuni`l Ahvâliş-Şahsiyye, Dımaşk 1959, II, 46-47).

d) Kölelik:

Kölelik hali de miras engelidir. Bu statüde olan kimse hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle, bir mala; mülk edinme sebepleriyle malik olamadığı gibi miras yoluyla da malik olamaz. Onun elindeki şeyler efendisine ait bulunur. Eğer o, mirasçı yapılırsa, mülk kendiliğinden efendisine geçeceği için sebepsiz yere, bir yabancı mirasa sokulmuş olur ki, bu icmâya göre bâtıldır:

Bu engellerden mûrısini öldürme ve kölelik tek yanlıdır. Bunlar yalnız kendileri başkasından miras alamaz. Fakat başkası kendilerine mirasçı olabilir. Bunlara, murisin ölüm tarihinin belirlenememesi ve mirasçının kim olduğunun bilinememesi gibi başka engeller de eklenmiştir (bk. el-Meydânî, el-Lübâb, Kahire, ts., IV, 188, 197; ez-Zeylaî, Tebyînü`l-Hakâik, el-Motbaatü`l-Emiriyye tab`ı, VI, 239 vd.; Ibn Âbidîn, Reddü`l-Muhtâr, Mısır, t.y., V, 541-543).