FERAİZDE PAYLARIN DELİLLERİ





Nisa suresinin 11. ayetinde mirastaki hisselere çocuklar hakkındaki hükümler ile başlanılmış ve:

"Allah, size çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin  payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye ) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur..."

Buyrularak bu hükümler ifade edilmiştir. Ayeti kerime, işaret ve delalet yoluyla çocuklar hakkındaki muhtemel miras meselelerine ışık tutmuştur.

Kızlar, erkek kardeşleri ile beraber bulunmadıkları zaman ashab-ı feraiz olarak belirli hisseler aldıkları yukarıdaki ayetin zahiri ile sabit olan bir husustur. Buna göre kız bir tane ise terekenin yarısını, ikiden fazla iseler -ne kadar çok olurlarsa olsunlar- üçte ikisini alacaktır.

Ayette bir ve ikiden fazla kız için hüküm açık olduğu halde, iki kızın mirastaki durumu konusunda aynı netlik bulunmamaktadır. iki kızın hükmü daha sonra da ele alacağımız gibi miras ayetlerinin nüzul sebebi ile ilgili olarak Cabir b.Abdullah (r.a.)'tan rivayet edilen hadisle açığa kavuşmuş ve ikiden fazla kızın hükmüne dahil edilmek suretiyle ( iki kız çoğul kabul edilmiş oluyor)  üçte iki hisse takdir edilmiş bir durumdur.

Bu hadis kendisine ulaşmayan bazı âlimler ise iki kızı, Nisa suresinin sonunda hisseleri zikredilen iki kız kardeşe kıyas ederek aynı sonuca ulaşmışlardır. Diğer bazıları da bizzat Kuran lafzının buna işaret ettiğini ifade etmektedirler.

Ayete göre bir karışım durumunda erkek iki kadının payını alacaktır. En ufak karışımın bir erkek ve bir kızdan oluştuğu dikkate alınacak olursa kadın üçte bir, erkek de üçte iki hisse alacaktır. İki kadının hissesini alan erkeğin böyle bir durumda üçte iki alması göstermektedir ki bir kadının hissesi iki kadının hissesiyle denk değildir ve iki kadın hisse itibariyle üçte ikiye dâhildir.

İbni Abasın eleştirisi: Bu görüş cumhuru fukaha tarafından benimsenmektedir. ibni Abbas (r.a.), burada ayetin zahirini delil göstererek iki kızın da "ikide bir" hisseye dahil olduğunu; Allah Teâlâ'nın (c.c.) üçte ikilik hisse için ikiden fazla kız olmayı şart koştuğu, şartın geriye dönük geçerli olmadığı dahası istihkak ifade eden harfin ikiden fazla sayı için kullanılan çoğul zamire bitiştiği gerekçelerinden hareketle savunmaktadır.Çoğul kavramını üç kişiden başlatmaktadır..



Ana-baba, islam Miras Hukuku içerisinde hiçbir halde mirastan
düşmeyen, her durumda mirastan pay alan altı sınıftan ikisini temsil
etmektedir. Bu özellikleri ve Kuran-ı Kerim’de ikinci sırada ele alınmaları
mirastaki önemlerini ortaya koymaktadır.
Allah Teâlâ (c.c.), çocukların miras paylarının ardından:
“…Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana-babasından her
birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana-babası
ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının
hissesi altıda birdir. Bu (paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyet(in
tenfizinden) ya da borç(unun ödenmesinden) sonradır. Babalarınız ve
oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar,
Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir.”
Buyurarak ana- babanın paylarına işaret etmiştir. 
Buna göre ölenin ana-babasının her biri onun çocukları ile beraber
bulunduğu bir meselede mirastan altıda bir hisse alacaktır. Ölenin çocuğu
olmaması durumunda ise ananın hissesi üçte birdir. Bu durumda babanın da
kalanı alacağı işaretle sabit olmaktadır.
Ölenin kardeşleri bulunması halinde annenin payı ayete göre yine
altıda bire düşmektedir. Anneyi üçte bire hacbeden kardeş sayısı hakkında
sahabe (r.anhum)’un, “çoğul” konusundaki ihtilafından kaynaklanan bir
görüş ayrılığı vardır. Cumhur, meseleyi “kızlar ve kardeşler” hakkındaki
hükme kıyas ederek sayı ile değişikliğe uğrayan her farz hissede iki
sayısının üç gibi telakki edildiğinden hareketle anneyi hacbeden bu
sayının iki olduğunu savunmaktadır.
ibn Abbas (r.a.) ise : ilke olarak çoğulun
en azını üç kabul ettiği için O’na göre ancak üç kardeş anneyi altıda bire
düşürebilir.Doğrusu Kuran tarafından kardeşler hakkında iki kardeşin
paylarının daha fazlasının payları hükmüne dâhil edilmesi ve Hz. 
Peygamber (s.a.s.)’in iki kıza da çoğulun hissesi olan üçte ikiyi meşru
kılması miras hukukunda çoğulun ikiden başladığı ihtimalini
güçlendirmektedir.
islam Miras Hukukunda kız-erkek çocuk, erkek-kız kardeş veya ana-baba
ikilileri her hangi bir meselede beraber bulundukları takdirde farz
olarak tayin edilen paylara bakıldığında büyük ekseriyetle erkeğin kadından
daha fazla bir oranda hak sahibi olduğu görülmektedir. Ancak anne, baba ve
eslerden birisiyle bulunduğu ve çocuğun bulunmadığı bir meselede üçte bir
hisse alması durumunda bu genel eğilim yansımamaktadır.


İhtilaflı  konu: Sözgelimi
ölümüyle arkasında anne-babasını ve kocasını bırakan bir kadının mirası
paylaşılırken çocuğu olmadığı için kocası terikenin yarısını alacaktır. Anne
üçte birini alırsa baba da en kuvvetli asabe olarak kalanı alacaktır. Bu
durumda baba, annenin aldığının yarısını almış olmaktadır. Halbuki bu
durumun bir benzerine feraizde rastlamak mümkün değildir.
Bu konuda sahabe (r.anhum) ihtilaf etmiş ve üç farklı görüş ortaya çıkmıştır.

Hz. Ömer basta olmak üzere Hz. Osman, Hz. Ali,
Abdullah b. Mesud ve Zeyd b. Sabit (r.anhum)un görüşü:Bu
görüşe göre, mirasçılarda anne-babayla birlikte eslerden ister koca isterse
karı bulunsun annenin payı eşlerden varis olan payını aldıktan sonra kalanın
üçte biri olmalıdır. Çünkü kalan mal anne-baba açısından mirasın tamamı
hükmündedir. Çünkü Allah Teala (c.c.), anneye babaya verdiğinin yarısını
vermiştir. Dolayısıyla anne kalanın üçte birini, baba ise üçte ikisini alır.
 ibn Abbas
(r.a.) ise :ayetin umumiliğinden hareketle annenin hakkının bu meselede
terikenin tamamının üçte biri olduğunu savunmaktadır.ikrime’nin
naklettiğine göre ibn Abbas, Zeyd b. Sabit’e bir miras meselesi göndermiş;
ölen ve varis olarak kocasını ve anne babasını bırakmış bir kadının mirasını
soruyordu. Zeyd b. Sabit kocaya ikide bir, anneye kalanın üçte biri seklinde
hüküm verdi. ibn Abbas dedi ki: “Bunu ayete dayanarak mı söylüyorsun
yoksa kendi re’yin ile mi söylüyorsun?” Zeyd (r.a.): “Kendi görüşümdür,
anneyi babaya tercih etmiyorum, annenin hissesini babadan fazla
çıkarmıyorum” dedi.
ibn Sîrîn ise: mirasçılar arasında bulunan eslerin
durumuna göre farklı ictihadda bulunmuştur.ilginçtir ki ayette “bıraktığı
maldan” kaydı, altıda birlik hak sahibi oldugu çocuklarla beraber
bulunduğu hükmün akabinde gelmiş buna karşılık üçte birlik hisseyle hak
sahibi olduğu meselede terikenin tamamına delalet edecek “(ölenin)
bıraktığı maldan” kaydı getirilmemiştir. Bu husus “kalanın üçte biri” olması
ihtimalini güçlendirmektedir.



İslam miras sistemi içerisinde hiçbir suretle mirastan mahcûb
olmayan altı sınıftan ikisi de nikâh sebebiyle birbirine bağlı olan eslerdir.
Kuran-ı Kerim’de eslerin miras durumu ile ilgili söyle buyrulmaktadır:
“Eğer çocukları yoksa karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir.Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma,ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır…”nisa/12

Buna göre:
Kocaya takdir edilen farz hisse iki tanedir. Eğer ölen karısının çocuğu yoksa
koca, terikenin yarısında hak sahibidir. Diğer taraftan ölen karısının çocuğu
varsa bu durumda kocanın terikedeki hakkı ikide birden dörtte bire
inmektedir.
Kocası ölen bir kadının, kocasının terikesi üzerindeki hakkı da
ölenin çocuğu olup olmamasına göre değişmektedir. Eğer çocuğu varsa
karısının mirastaki hissesi sekizde birdir. Ölen kocanın çocuğu olmaması
durumunda karısının hissesi dörtte bire yükselmektedir. Ayette istihkak
ifade eden harfe bitişen zamirin müennes ve çoğul olması ölenin birden
fazla karısı olması durumunda hepsinin toplam hissesinin bir karının
hissesine eşit olduğuna delalet etmektedir.Mevsılî (v.683/1284), bu
konuda icma olduğunu bildirmektedir.



Ana bir kardeşler, Kuran tarafından farz hisse takdir edilen diğer bir sınıftır. Nisa suresi 12. ayette eşlerin mirastaki durumunun sonrasında:­

“Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası
olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer
kardeşler birden fazla olursa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma
varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden yahut
borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah
hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)”

Kuran-ı Kerim’de kardeşlerle ilgili iki farklı ayette iki farklı farz hisseden bahsedilmektedir. Sa’d b. ebî Vakkas, yukarıdaki ayette bahsi geçen kardeşlerin ana bir kardeşler olduğunu ifade etmiştir. Taberî, IV/287; Beyhakî, VI/223
Hz. Ebu Bekir (r.a.)da bu ayetin ana bir kardeşlerin hükmünü ifade eden ayet olduğunu
bildirmiştir. Beyhakî, VI/231

Ana bir kardeşler ölene göre baba tarafından akraba
değillerdir. Hisseleri anneye benzer, erkek ve kız ayrımı olmaksızın eşit
paylaşırlar ve asabe olmazlar. Ayette ifade buyrulduğuna göre ana bir
kardeşler bir tane olduklarında altıda bir hisse alırlar. Birden fazla olmaları
durumunda ise üçte bir hisseyi erkek-kız ayrımı olmaksızın aralarında eşit
olarak paylaşırlar. Yine ayetin delaletiyle ana bir kardeşlerin mirasçı
olmaları ölenin kelale olması şartına bağlanmıştır.

İleride ele alacağımız
üzere kelalenin tanımında önceleri tam bir fikir birliği oluşmamakla birlikte
daha sonra varılan genel kanaat kelalenin, varisleri arasında baba ve çocuğu
olmayan kimse olduğu seklindedir. Ashabdan Zeyd b. Sabit (r.a.)’ın
bildirdiğine göre ana bir kardeşler; erkek olsun kız olsun çocuk ve oğlun
çocukları, baba ve babanın babası… ile aynı meselede mirasçı olamaz,
mahcûb olurlar. Bunun dışında erkek olsun kız olsun bir tane ise altıda bir,
birden fazla iseler toplam üçte biri eşit paylaşacak şekilde mirasçı olurlar.







Kuran-ı Kerim’de hakkında farz takdir edilen son miras sınıfı ana bir
kardeşlerin dışında kalan kardeşlerdir. Nisa suresinin sonunda:
“Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah size “kelale” (babasız ve çocuksuz
kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi
ölür de kız kardeşi bulunursa bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer
kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer
kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. 
Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler o zaman, (bir) erkeğe iki kızın hissesi
kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. 
Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

Buyrularak onlar hakkında hükümler açıklanmıştır. Cabir b. Abdillah (r.a.) yukarıdaki ayetin nüzulü ile ilgili söyle bir rivayette bulunmaktadır: “Hastalandığım bir sırada Allah’ın Resulü (s.a.s.) beraberinde Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte ziyaretime geldi.Beni baygın halde bulunca Resûlullah (s.a.s.) abdest aldı abdest suyundan üzerime döktü. Ayılınca Ya resûlullah!  Kardeşlerim var, malımı nasıl paylaştırayım? Diye sordum bana bu ayet ininceye kadar cevap vermedi ve neticede bu ayet benim hakkımda nazil oldu.” Buhari, “Feraiz” 12; Tirmizi, “Feraiz” 7
Beyhaki’deki rivayette Cabir (r.a.), ayet indikten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendisine döndüğünü ve :”ey Cabir! Ben senin bu hastalığından öleceğini
düşünüyorum veya bu ağrıdan öleceğini düşünmüyorum. Allah, kardeşlerin
hakkında (hüküm) indirdi ve onlara üçte iki takdir etti.” Buyurduğunu ifade
etmiştir.

İslam âlimleri, mirastaki hisseleri bakımından ana baba bir kardeşleri kıza, baba bir
kardeşleri de oğlun kızına benzetmişlerdir.
Buna göre ölenin kız kardeşi
bir tane olması durumunda terikenin yarısını alacaktır. Ölen kimsenin erkek
kardeşi de yine asabe olarak mirasçı olacaktır. Eğer kız kardeşler iki veya
daha fazla iseler terikenin üçte ikisini kendi aralarında paylaşacaklardır. 
Ayet-i kerîme ve yukarıda zikrettiğimiz Cabir b. Abdillah (r.a.) hadisi buna
delalet etmektedir. Kardeşler erkek ve kız birlikte bulunuyorlarsa asabe
olarak ikili birli olacak şekilde paylaşacaklardır.




Örnek:
Baba bir kardeşler ana baba bir kardeşlere göre ölüye bir derece daha uzakta
bulunmaktadırlar. Yukarıdaki ayet ikisi hakkında da nass durumundadır. 
Toplam hisseleri üçte iki olduğu için bir tane ana baba bir kız kardeş, bir tane baba bir kız
kardeş ile birlikte bulunduğunda ana baba bir kız kardeş ikide bir hisse alacaktır. baba bir
kız kardeş de üçte ikiye tamamlamak üzere altıda bir pay alacaktır. Ama ana baba bir
kız kardeşler birden fazla bulunması halinde tamamının hakkı olan üçte
ikilik hisseyi bunlar alacaktır. Bu durumda baba bir kız kardeşlere pay
kalmamaktadır.

Farklı görüş:
Hüzeyl b. Surahbil (r.a.)’dan gelen bir rivayete göre Ebû Mûsa el-
Es’arî’ye bir adam geldi ve ölüp de arkasında kızı, oğlunun kızı ve kız
kardeşini bırakan bir kadının mirasının durumunu sordu. Ebû Mûsa; kıza
ikide bir, kız kardeşe ikide bir verdi ve oğlunun kızına bir şey olmadığını,
Abdullah ibn Mesud’a sorulması durumunda O’nun da aynı şekilde cevap
vereceğini söyledi. Adam Abdullah ibn Mesud’a geldi ve Ebû Mûsa el-
Esarî’nin söylediklerini anlattı. Abdullah ibn Mesud: “Bu şekilde hüküm
verirsem yanlış yapmış olurum, aksine ben burada Rasûlullah (s.a.s.)’ın
verdiği gibi hüküm veririm; kadının kızının ikide bir, oğlunun kızının da -
üçte ikiye tamamlamak üzere altıda bir hakkı vardır. Kalan ise kız
kardeşinindir.” Dedi.

Bu durumda Abdullah ibn Mesud (r.a.) kız
kardeşleri kızlarla beraber asabe yapmakta ve bu hükmün hükmen merfu
olduğunu hatırlatmaktadır. Zeyd b. Sabit (r.a.), ana baba bir kardeşlerin, oğlan, oğlun
oğlu, baba ve dede ile mirasçı olamayacaklarını belirtmiştir. Ana baba bir bir kız
kardeşler de bunlara ilaveten ana baba bir kız kardeşlerden iki tane bulunması
durumunda veya ana baba bir erkek kardeş bulunması durumunda mirastan pay
alamamaktadırlar.içerisinde Zeyd b. Sabit (r.a.)’ın da bulunduğu Sahabe’nin
uygulamasına bakılacak olursa ana  bir kardeşler kız ile birlikte mahcub oldukları
halde baba bir veya ana baba bir kardeşler sadece çocuklar arasında oğul ve oğlun oğlu ile
mahcub hale gelmektedir. Aksine kızlarla birlikte bulundukları vakit asabe
olarak erkek kardeş seviyesine çıkmaktadırlar.






Hz. Peygamber (s.a.s.), Kuran-ı Kerim’in açıklayıcısı olması yönüyle onu açıklamış, bunun yanında Kuran’da bulunmayan birtakım yeni hükümler getirdiği de olmuştur. İslam Miras Hukuku da çatısı Kuran-ı Kerim tarafından oluşturulmasına rağmen genel olarak sünnetle şekillenmiş bir sistemdir. Nitekim miras usulü Hz. Peygamber (s.a.s.)’ın:
 “Feraizi hisse sahiplerine veriniz, eğer bunun ardından kalan olursa en yakın erkek asabenin (akrabanın) hakkıdır.” Buhari, “Feraiz” 4,6,8,14;Müslim, “Feraiz” 1,2;Tirmizi “Feraiz” 8;ibn Mace, “Feraiz” 10;Müsned, 1/292,

şeklinde yönlendirmesiyle
oluşturulmuştur. Önceki bölümlerde ele aldığımız üzere umum ifade eden
miras ayetlerini Hz. Peygamber (s.a.s.), mirasa mani olan halleri ayrı ayrı
zikretmek ve beyan etmek üzere tahsis etmiştir. Buna paralel olarak murisin
geride bıraktığı malında tasarruf  haklarının sınırlarını beyan buyurmuştur. 
Bu bölümümüzde biz Hz. Peygamber (s.a.s.)’in oluşturduğu miras sınıfları
ve belirlediği farz hisseler ile miras hukukunun sistemleşmesindeki rolünü
ele alacağız.





Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, Kuran’da bulunmamasına karşılık ihdas
ettiği miras sınıflarından birisi ninenin mirasıdır. Kubeysa b. Züeyb
(r.a.)’dan rivayet edildiğine göre:
 “Ebu Bekir (r.a.)’a bir nine geldi ve
mirastaki payını soruyordu. Ebu Bekir ona: “Senin için Allah’ın kitabında
belirtilmiş herhangi bir hisse yoktur. Rasulullah’ın sünnetinden de bir şey
verildiğini bilmiyorum. Ben bu meseleyi insanlardan sorup öğreninceye
kadar sen dön (bekle)” dedi. (Ninenin mirasını) insanlara sorduğunda
Mugire b. Su’be (r.a.):” (bunun için) Rasulullah (s.a.s.)’e bir nine
geldiğinde ona altıda bir verdi” dedi. Ebu Bekir:”Yanında başka kimse var
mıydı?”diye sorduğunda Muhammed b. Mesleme ayağa kalktı ve Mugire b.Su’be’nin söylediklerini O da söyledi. Ebu Bekir de bu hükmü o nineye uygulamıştı.
Sonra baba tarafından akraba olan başka bir nine Ömer (r.a.)’a gelmiş mirasını soruyordu. O:” Senin için Allah’ın Kitabı’nda belirtilmiş herhangi bir hisse yoktur. Ben farz olan hisselere ilavede bulunacak değilim. Ancak senin için altıda bir takdir edilmiştir. Eğer baksa birisi ile birlikte bulunursanız bu hisse aranızda ortaktır. Hanginiz yalnız basına bulunursa bu hisse onundur.” Dedi” Ebu Davud, “Feraiz” 5; Tirmizi, “Feraiz” 10; _bn Mace, “Feraiz” 4; Müsned, IV/225

İslam âlimlerinin genel kanaatine göre burada kastedilen nine ölü ile
kendi arasına “anne” girmeyen sahih ninedir. Fasit nine ise zevi’lerhamdandır.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in anne bulunmaması durumunda nineye mirastan pay vermesinden dolayı( Ebu Davud, “Feraiz” 5) ölenin varisleri arasında anne varsa nine mutlak olarak mahcûb hale gelmektedir. Ninenin bu mahcûbiyeti hem nassa hem de kıyasa dayanmaktadır. (Mevsılî, II/566) Annenin annesi ölüye anne kanalıyla bağlı olduğundan dolayı yakın varken uzak mirasçı olamaz kuralınca anne varken nine mirastan düşmektedir. Babanın annesi de buna benzetilmiş hatta hadane konusunda annenin annesinden daha zayıf olarak kabul edilmiştir.

Yukarıda zikrettiğimiz hadislere binaen ninenin miras hissesinin
altıda bir olduğu ve birden fazla ninenin bulunması durumunda da bu altıda
birlik payın aralarında ortak olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda basta
sahabe olmak üzere islam Hukukçuları görüş birliği içerisindedirler.( Nevevî, XVI/75)


İbn Abbas (r.a.) da ninenin mirasının Hz. Peygamber (s.a.s.)tarafından altıda bir olarak takdir edildiğini ifade etmektedir.( ibn Mace, “Feraiz” 4;Darımî, “Feraiz” 18; Beyhakî, VI/234)


İslam Hukukçuları dedeyi baba konumunda görürlerken nineyi anne
konumunda düşünmemişlerdir.



İslam miras Hukukunda miras sebeplerinden birisini oluşturan velâ, kan bağı ve nikah bağının dışında üçüncü bir yakınlık sebebidir. Velâ sebebi Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından ihdas edilmiş ve hadisle sabit olmuş bir miras sebebi ve sınıfıdır. (Haddadî, II/387) Daha önce ele aldığımız miras sebepleri bölümünde de zikrettiğimiz üzere Hz. Peygamber (s.a.s.):”Velâ, tıpkı neseb yakınlığı gibi bir yakınlıktır. Satılmaz ve hibe edilmez.”( Darımi, “Feraiz” 53; Hakim, IV/379) buyurmuştur.

İslam Miras Hukuku içerisinde özellikle Hanefiler tarafından
bakıldığında velânın iki çeşidi bulunmakla birlikte bizim burada sünnet
kaynaklı olarak üzerinde durduğumuz çeşidi “velâ-i ataka” denilen ve azad
etmekle kazanılan özel bir yakınlıktır. Bir kimse bir köleyi hürriyetine
kavuşturursa azad edilen bu kimsenin ölmesi durumunda neseb yönünden
farz sahipleri veya onu takiben neseb yönünden asabesi mirasında hak
sahibidir. Eğer bu akrabaları yoksa sebep yönünden asabelik devreye girer
ki bu durumda kendisini azad eden erkek veya kadın ona asabe olup
mirasını alır. Bu bir haktır ki bu hakkı islam azad eden kimseye vermistir.

İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre Hz. Aişe (r.a.) Büreyre isminde bir cariyeyi satın alıp azad etmek istemiş, ailesi ise velâ hakkının kendilerinde kalması şartıyla satabileceklerini ifade etmişti. Hz. Aişe (r.a.) bu durumu Hz. Peygamber (s.a.s.)’e arz ettiğinde O, bu şartın kendisini bu hayırlı hizmetten alıkoymamasını zira velâ hakkının azad eden kimseye ait olduğunu beyan buyurmuştur. Buhari, (“Feraiz” 21; Müslim, “Itk” 5; Ebu Davud, “Feraiz” 12; Tirmizi, “Buyu”’ 33; Nesai, “Zekat” 99)

Aynı durumda olan kişinin kendisini azad eden kimse eğer kendisinden önce ölecek olursa bu durumda miras hakkı azad eden kimsenin en yakın( Hz.Ömer, Hz. Ali, Zeyd b. Sabit (r.anhum)un da içinde bulunduğu sahabe, velânın en yakın asabeye  geçeceğini ifade etmişlerdir. (Bkz: Darımi, "Feraiz" 33)


Velânın mirasçı olma sekli asabe ile aynıdır. Asabesi olmayan kimsenin mevlası asabesi yerine geçer. Rivayete göre Hz. Hamza (r.a.)'ın kızının azad ettigi kimse geride bir kızını bir de mevlası Hz. Hamza (r.a.)'ın kızını bırakmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s.) mirasını paylaştırırken kızına tek olmasından dolayı ikide bir pay verdi. Kalan ikide bir payı da sebep yönüyle asabesi olan Hz. Hamza (r.a.)'ın kızına verdi. (Darımî, "Feraiz" 35; Hakim, IV/74; Darekutnî, "Feraiz" 51;Ayrıca bkz: Beyhaki, VI/240) 

Azad etmek suretiyle ortaya çıkan akrabalıkta miras hakkı azad eden kimsenindir.Çünkü burada yakınlık sebebi azad edip bir kisiyi hürriyetine kavuşturmak suretiyle ona lütufta bulunmadır ki bunu da yapan efendidir. Azad eden efendi erkek olursa ölmesi durumunda bu hak oğluna geçer ancak kadın olması durumunda velâ hakkı sadece kendisine aittir.





Önceki bölümde ifade ettiğimiz üzere mirasın mantığı, ölen kimseye
hayatta olan yakınlarının halefiyet esasına göre mirasçı olmalarıdır. 
Binaenaleyh ölüm esnasında hayatta olmayan akraba miras hakkına sahip
bulunmamaktadır. Bununla birlikte mûrisin ölümü esnasında anne karnında
olan ve hayatta olsa miras hakkı söz konusu olacak olan ceninin miras
durumu önem arz etmektedir. islam âlimlerinin genel kanaatine göre kürtaj
ve cinayet gibi bazı durumlarda cenin de özel bir kişiliğe sahip olarak kabul
edilmekte ve uğradığı mağduriyetler hayatta olan kişilerle aynı sonucu
doğurmaktadır. Miras hukukunda da cenin hayatta kabul edilerek varis
olma hakkına sahip olmakta su var ki bu hakkı sağ olarak doğma şartına
bağlanmaktadır.

Ashabdan Ebu Hureyre (r.a.)’ın Hz. Peygamber (s.a.s.)’den merfu
olarak rivayetine göre O: “Doğan çocuk ağlarsa mirasçı olur”
buyurmuştur.(Ebu Davud, “Feraiz” 15)





İslam Hukuku açısından bakıldığında zina yapan erkek ve kadının isledikleri fiil, ispat vasıtaları ile ispat edilebilmesi halinde medenî durumlarına göre muayyen cezalar terettüb etmektedir. İspat edilememesi durumunda ise müfteri durumunda kalan kimseler belli şartlarla kazf suçu islemiş olmaktadırlar. Ancak zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur da bu isnadını dört şahit ile temellendiremeyecek olursa hâkim önünde özel bir şekilde karşılıklı yeminleşme suretiyle araları ayrılmaktadır.


Rivayetlerden de açıkça anlaşıldığına göre babası tarafından nesebi
inkar edilen çocuğun nesebi yapılan özel bir yeminleşme ile ( lian)  annesine ait
hale gelmekte ve babasından kesilmektedir. Bunun sonucu olarak da
kadının kocasıyla, doğacak çocuğun miras ilişkisi kalmamaktadır.

Binaenaleyh bu şekilde hamile olup da ikiz çocuk dünyaya getiren kadının
bu çocukları, baba tarafından inkar edildikleri için birbirleri açısından da ana bir
kardeş hükmündedirler. Buna göre annesi ölür de doğan çocuk erkek olur
ve kendisinden başka mirasçısı bulunmazsa annesinin bıraktığı mirasın tamamını alacaktır. Eğer kendisi ile birlikte başka mirasçılar da bulunursa farz hisselerine göre taksim yapılacaktır. Artan hisseler de reddiye yapılmak
suretiyle taksim edilecektir.

Diğer taraftan zina neticesinde doğan çocuğun nesebi de Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından annesine bağlanmıştır. Hz. Aişe (r.anha)’dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.):
”…Çocuk yatağındır, zina yapana da taş (ceza) vardır…” (Buhari, “Buyu’” 3, 100; “Vasaya” 4; “Feraiz” 17; Müslim, “Rada’” 36; Ebu Davud, “Talak” 34; Tirmizi, “Rada’” 8;Müsned, I/59) buyurmuştur.


Farklı görüş:
İslam Hukukçuları içerisinde bu
konuda zina yapan anne ile zina sonucu doğan çocuğu arasında miras bağı
bulunmadığını savunan Şia’nın dışında aykırı bir sese de rastlamış
değiliz.( Emir Abdulaziz, II/1030)



Nisa suresi 11. ayetle kızların hisseleri hakkında:
“…eğer bir tane ise yarısı onundur, ikiden fazla iseler murisin bıraktığı terikenin üçte ikisi onlarındır” seklinde hüküm belirtilirken kızların iki tane
olması durumunda hissesinin ne olacağı konusunda sahabe (r.anhum)
arasında ihtilaf vardır. Cumhur, iki sayısını “üç”e dahil etmiş, ibn Abbas
(r.a.) ise “bir”e dahil etmiştir. Genel kabul gören cumhurun görüsü daha
tutarlı görünmektedir. Ancak burada belirleyici olan kanaatimizce başta
miras ayetlerinin nüzul sebepleri arasında gösterilen hadis-i şerif olmak
üzere Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulamalarıdır.

Câbir b. Abdullah (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre:”Sa’d b. Rebi’ (r.a.) Bedir savasında şehit olunca geride iki kız ve bir de esini bırakmıştı. Sa’d’ın kardeşi de cahiliye adetlerine göre mala sahip çıktı. Sa’d’ın hanımı Hz. Peygamber (s.a.s.)’e
gelerek: “Ya Rasûlallah! Sa’d şehid oldu. Geride iki kız bıraktı. Amcası ise
malı ele geçirdi. Mal olmayınca da kadınlara rağbet olmaz” dedi. Hz. 
Peygamber (s.a.s.):”Allah (c.c.) bu konuda bir hüküm indirmedi” diyerek
gönderdi. Daha sonra Nisa suresi 7.ayet inince Allah Rasulü mala henüz
dokunmamaları konusunda haber gönderdi. 11. Ayet nazil olunca Sa’d’ın
kardeşini çağırdı ve iki kıza üçte iki, kadına sekizde bir vermesini ve kalanı
da kendisinin almasını emretti.”( Tirmizi, “Feraiz” 3; Ebu Davud, “Feraiz” 4; _bn Mace, “Feraiz” 2; Müsned, III/352)



Bunun bir benzeri de Nisa suresinin 176. ayetinde;
“ …eğer kız kardeşler iki tane iseler (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi  onlarındır…” buyrularak iki kız kardeşin hissesi belirtilmiş ancak ikiden fazlasının durumunda bir belirsizlik oluşmuştur. İslam âlimleri kızlarla ilgili 11. ayet ile bu ayet arasında birbirlerini açıklamaları yönüyle bir iliksi bulunduğu belirtseler de kanaatimizce bu doğru değildir. Çünkü sahabe döneminde bu benzerlikten hüküm çıkaran bir kimse olmadığı gibi bu aklen mümkün de görünmemektedir. Çünkü neticede bildirilen bu hisseler farz olarak takdir edilen kıyasın hareket alanı dışında bulunan hisselerdir. Ancak Kuran-ı Kerim’i beyan görevi bulunan Hz. Peygamber (s.a.s.), bu meseleye açıklık getirmiştir. Doğrusu ilgili ayete baktığımızda delalet ve işaret yoluyla da olsa ikiden fazla kız kardeşin de üçte ikilik hisseye ortak olduğu hükmü çıkmazken O, bu hükmü beyan etmiştir. Cabir b. Abdillah (r.a.)’dan
rivayet edildiğine göre: “Hastalandığım bir sırada Allah’ın Rasulü (s.a.s.) beraberinde Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte ziyaretime geldi. Beni baygın halde bulunca Rasûlullah (s.a.s.) abdest aldı abdest suyundan üzerime döktü. Ayılınca Ya Rasûlullah! Kardeşlerim var, malımı nasıl paylaştırayım? Diye sordum bana bu ayet ininceye kadar cevap vermedi ve neticede bu ayet benim hakkımda nazil oldu.”( Buhari, “Feraiz” 12; Tirmizi, “Feraiz” 7)
 Beyhaki’deki rivayette Cabir (r.a.), ayet indikten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendisine döndüğünü ve:”ey Cabir! Ben senin bu hastalığından öleceğini düşünüyorum veya bu ağrıdan öleceğini düşünmüyorum. Allah, kardeşlerin hakkında (hüküm) indirdi ve onlara üçte iki takdir etti.” Buyurduğunu ifade etmiştir. (Beyhakî, VI/231)





İslam Miras hukukunun miras sınıfları içerisinde ashab-ı feraizden sonra ikinci sırada yer alan ve belli bir hissesi olmaksızın -kalırsa- kalanın tamamını alan asabe sınıfının içerisinde genel olarak erkek akrabalar bulunmaktadır. Bunun yanında Kuran-ı Kerim, kız çocuklarla erkek çocukların bir miras meselesinde birlikte bulunmaları halinde ikili-birli paylaşmak üzere kızları da asabe sınıfına dahil etmiştir. Bu şekildeki asabeye asabe bi’l-gayr (baskası ile birlikte asabe) denilmektedir. Aynı durum ab ve b kız kardeşlerde de erkek kardeşleri ile beraber bulunmaları halinde geçerlidir.

Öte yandan Hz. Peygamber (s.a.s.), ab ve b kız kardeşleri, kızlarla beraber bulundukları zaman erkek kardeş seviyesine çıkarmış ve tek baslarına asabe yapmıştır. Bu durumda kız veya oğlun kızı feraizden kendi hissesini alır. Kız kardeş de tek basına asabe olur ve kalanı alır. (Sünni görüş)


Hüzeyl b. Surahbil (r.a.)’dan gelen bir rivayete göre Ebû Mûsa el- Eş’arî’ye bir adam geldi ve ölüp de arkasında kızı, oğlunun kızı ve kız kardeşini bırakan bir kadının mirasının durumunu sordu. Ebû Mûsa; kıza ikide bir, kız kardeşe ikide bir verdi ve oğlunun kızına bir şey olmadığını, Abdullah ibn Mesud’a sorulması durumunda O’nun da aynı şekilde cevap vereceğini söyledi. Adam Abdullah ibn Mesud’a geldi ve Ebû Mûsa el- Eşarî’nin söylediklerini anlattı.


Abdullah İbn Mesud: “Bu şekilde hüküm verirsem yanlış yapmış olurum, aksine ben burada Rasûlullah (s.a.s.)’ın verdiği gibi hüküm veririm; kadının kızının ikide bir, oğlunun kızının da - üçte ikiye tamamlamak üzere- altıda bir hakkı vardır. Kalan ise kız kardeşinindir.” Dedi. (Buhari, “Feraiz” 8;Tirmizi, “Feraiz” 4; Ebu Davud, “Feraiz” 4; _bn Mace, “Feraiz” 2; Müsned, I/463;Darımi, “Feraiz” 7; Beyhakî, VI/233 )


Bu durumda Abdullah ibn Mesud (r.a.) kız kardeşleri kızlarla beraber asabe yapmakta ve bu hükmün hükmen merfu oldugunu hatırlatmaktadır. Bu sekilde asabelik de asabe maa’l-gayr(baskasının sayesinde asabe) olarak isimlendirilir.



3. Üzerinde İcma Bulunan Meseleler

1. Oğlun Çocukları
Sahabe (r.anhum), ölen kimsenin arkasında çocuğu olmayıp da oğlunun çocukları bulunması halinde bu torunların öz çocuk yerine geçeceğini haber vermektedirler. Sahabe basta olmak üzere islam âlimleri, öz çocuklar bulunmaması durumunda oğlun çocuklarının; miras, hacb ve asabe gibi konularda tamamen onların yerine geçeceği konusunda icma halindedirler.
Ashabdan Zeyd ve Abdullah ibn Mesud (r.anhuma), oğlun çocuklarının, çocuklar
bulunmaması halinde onların yerine geçeceğini, erkek torunun oğul, kız
torunun da kız yerine geçeceğini, onlar gibi mirasçı olup, onlar gibi
hacbedeceklerini ama oğlan varken oğlun oğlunun mirasçı olamayacağını
beyan etmektedirler. (Buhari, “Feraiz” 6; Beyhakî, VI/238)

Farklı görüş:
Oğlun çocukları kız ve erkek bir arada bulunursa öz kızlar da iki
veya daha fazla ise üçte iki kızların, geri kalan da ikili-birli olarak oğlun
çocuklarınındır. Bu görüs, Sahabeden Hz. Ali, Zeyd b. Sabit ve cumhur
tarafından savunulmaktadır. (Beyhakî, VI/229)
Abdullah ibn Mesud’a göre ise kızlardan arta
kalan sadece oğlun oğullarınındır, kız torunların bu durumda hissesi yoktur.

Eğer kız bir tane ise ikide bir alacak, torunlar geri kalanı ikili birli
paylaşacaktır. Abdullah ibn Mesud’a göre ise bu durumda kız torunlara en
az nasıl düşüyorsa-ki bu üçte ikiye tamamlayan altıda bir de olabilir o
verilir kalan ise oğlun oğullarınındır. (Darımî, “Feraiz” 8; Abdurrezzak, X/258)

Yine bir meselede oğlun kızları ile birlikte kendi seviyelerinde veya
daha aşağıda (oğlun oğlunun…oğlu) erkek varsa burada oğlun kızlarının
farz hissesi (altıda bir) yoktur. Ancak ashab-ı feraizden artacak olursa o
zaman bu fazlalık bu erkek asabe ile kendi seviyesinde –veya daha
yukarıda- olan kız kardeşi arasında ikili-birli paylaşılır. Ama erkek torunun
kendi seviyesinden daha uzakta olan kız torunun bir payı yoktur.
Bu görüş
Hz. Ömer, Ali, ibn Abbas ve cumhurun görüsüdür. Hepsi de kız torunun
hissesinin altıda bir ile karşılaştırmaksızın bu şekilde taksim etmişlerdir. 
Ancak Ebu Sevr de Abdullah ibn Mesud ile birlikte hareket etmiş, ibn
Mesud sahabeden farklı olarak “burada bu şekilde hareket edildiğinde kız
torunlara (ikili-birli alınca) düsen pay “altıda bir”den fazla olursa kız
torunlara bu durumda –daha az olan tercih edilerek- altıda bir verilir. Erkek
torun yalnızca asabe yapılır.” görüşündedir.(ibn Abdilberr, XV/400-401)






Kadın ölür de; kocasını, annesini, iki tane a erkek veya kız kardeşini, iki tane de ab erkek kardeşini bırakırsa bu durumda Kuran-ı Kerim’de takdir edilen farz hisseler hisse sahiplerine dağıtıldığında asabeden olan ab erkek kardeşlere herhangi bir miktar kalmamaktadır.

Sahabe böyle bir taksimde ihtilafa düşmüş, bir kısmı ab kardeşlerin de ana tarafından yakınlığının, onları a kardeşler kadar en azından mirasta hak sahibi kıldığı çıkarımından hareketle kocaya ikide bir, anneye altıda bir hisse verdikten sonra kalanında ab ve a kardeşleri ortak yapmışlardır.

Ashabdan Hz. Ömer, Osman, Zeyd b. Sabit, ibn Abbas (r.anhum), böyle bir meselede ab kardeşlerin diğerlerine ortak olması gerektiğini savunan ve buna göre hüküm veren isimlerdir. Rivayete göre Hz. Ömer (r.a.)’a böyle bir mesele gelince O, kocaya ikide bir, anneye altıda bir, a kardeşlere de üçte bir verip ab kardeşlere bir şey kalmadığı yönünde cevap vermişti. Bunun üzerine ab erkek kardeşler: “insaf et ya Ömer!Diyelim ki bizim babamız eşekti, anamız da mı bir değil ki bize de mal vermiyorsun?” deyince Hz. Ömer. “doğru söylüyorsunuz” diyerek onları da a kardeşlerle birlikte kalana ortak yapmıştı. (ibn Kudame, VII/22)

Sahabe’den; Hz. Ali,Abdullah ibn Mesud, Ebu musa el-Es’arî ve Übey b. Ka’b gibi isimler ise burada feraiz olarak takdir edilen hisseler ve payları geregince ab kardesleri diğerlerine ortak yapmayarak hüküm vermislerdir. (Beyhakî, VI/256)

Hanefîler ve Hanbelîler de bu yönde görüş bildirmişlerdir. (Bkz:Serahsî, XXIX/167;_bn Kudame, VII/22)

Safiî ve Malikî âlimleri ile Süfyan es-Sevrî ise tesrik yönünde görüş beyan etmişlerdir. (ibn Rüsd, II/289; Nevevî, XVI/101)


Diger taraftan Hz. Peygamber (s.a.s.): “Feraizi hisse sahiplerine veriniz,eğer bunun ardından kalan olursa en yakın erkek asabenin (akrabanın)hakkıdır.” (Buhari, “Feraiz” 4,6,8,14;Müslim, “Feraiz” 1,2;Tirmizi “Feraiz” 8;ibn Mace, “Feraiz” 10;Müsned, I/292, buyurmuştur.





Zevi’l-erham; kızların çocukları, kız kardeşlerin çocukları, erkek kardeşlerin kızları, a kardeşlerin çocukları, halalar, a amca, dayılar, teyzeler, amcakızları, annenin babası ve fasid nineden oluşan ve çoğunluğunu kadın akrabaların oluşturduğu akrabalardır.

Zevi’l-erhamın, ashab-ı feraizden koca ve karının dışında kimsenin bulunmaması ve neseb veya sebep bağı ile de bağlı asabenin de olmaması durumunda asabe statüsü ile mirasçı olması gerektiğine dair ashabın büyük çoğunluğu fikir birliği içerisindedir.( Tirmizi, “Feraiz” 12)

Zeyd b. Sabit ve ibn Ömer (r.anhuma) ise böyle bir  durumda red konusuna karsı çıkışlarındaki aynı gerekçeyle zevi’l-erhamın mirasçılığına karsı çıkmaktadırlar.( Maverdî, VIII/76)

Ashab arasında cereyan eden bu ihtilaf tabiin ve sonrası hukukçularına da yansımaktadır. Hukukçuların bu ihtilafı, Hz. Peygamber (s.a.s.)’den gelen hadislerin farklı anlamlara gelmesinden dolayı sahabenin ihtilafından kaynaklanmaktadır.Hz. Aişe (r.anha)’dan yapılan rivayete göre Hz. Peygamber(s.a.s.):”Dayı, varisi olmayanın varisidir.”, Mikdam el-Kindi (r.a.)’dan gelen rivayette ise: “Kim bir yetim bırakırsa bakımı bana aittir, mal bırakanın malı varislerinindir. Ben varisi olmayanın varisiyim, âkılesi olurum ve mirasçısı olurum. Dayı da varisi olmayanın varisidir, âkılesi olur ve mirasçısı olur.”( Ebu Davud, “Feraiz” 8; ibn Mace, “Diyet” 7;Müsned, IV/131,133) buyurmuştur.

Tirmizi (v.279/892), sahabenin, zevi’lerhamın mirasçı olup olmaması konusunda ihtilaf ettiğini, cumhurun bu hadise dayanarak dayı, teyze ve halanın da içinde bulunduğu zevi’l-erhamı mirasçı olarak kabul ettiğini, Zeyd b. Sabit (r.a.)’in ise o sınıfı mirasçı yapmayıp mirası beytülmale aktardığını ifade etmektedir. (Tirmizi, “Feraiz” 12)

İçlerinde Hanefilerin de bulunduğu cumhur “…Allah’ın kitabınca kan akrabaları birbirine (varis olmaya) daha layıktır…” (Enfal 8/75; Ahzab 33/6) ayetlerinin umumunu da zevi’l-erhamın miras sebeplerinden neseb bağına dahil oldugu konusunda delil olarak göstermektedir. (Cassas, Ahkamu’l-Kuran, II/366; ibn Kudame, VII/83)

Malikiler ve Safiiler, ayette geçen “Allah’ın kitabınca” dan anlaşılanın Nisa suresinde belirtilen ashab-ı feraiz ve asabenin hisseleri olduğunu, bunun dışında ayrıca bir sınıfın bulunmadığını savunmaktadırlar.Binaenaleyh Hz. Peygamber (s.a.s.)ın:”Allah Teâlâ her hak sahibine hakkını vermistir. Varise vasiyet yoktur.” (Ebu Davud, “Vasaya” 6, “_care” 90; Tirmizi, “Vasaya” 6;_bn Mace, “Vasaya” 6; Hanbel, IV/186) Buyurarak bu sınırlandırmaya işaret ettiğini ifade etmektedirler.

İmam Malik (v.179/759)’e göre Kuran-ı Kerim’de zikredilen yakın akrabadan ölüye daha uzak olan hiçbir kadın mirasçı olamaz. Bunlar; çocuklar, ana-baba, ab, b ve a kız kardeşler ile erkek akrabalardır. Ninenin hissesini de Hz. Peygamber (s.a.s.) belirlemiştir. Bunların dışında beytülmal varken yakın akrabadan mirasçı
yoktur. Bu aynı zamanda imam Şafii (v.204/819)’nin de görüşüdür.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’den intikal eden delalet yönleri farklı zevi’lerhamın varis olarak kabul edilmesini destekleyen rivayetler olduğu gibi aksini destekleyen rivayetler de bulunmaktadır. Abdullah b. Ömer (r.a.) den gelen rivayete göre:“Allah Rasulü (s.a.s.) bineğinin üzerinde ilerlerken bir adam karşıladı ve dedi ki:

 “Ey Allah’ın Rasulü bir adam öldü. Halasını ve teyzesini bıraktı. O ikisinden başka da varisi yoktur.” Hz. Peygamber (s.a.s.) basını yukarıya doğru kaldırdı:”Ey Allah’ım, halası ve teyzesi kalan ve bu ikisinden başka da mirasçısı olmayan bir adam var.” Diye dua etti.Daha sonra soruyu soran adamı çağırdı ve hala ile teyzenin mirası olmadığını söyledi.”( Hakim, Müstedrek, IV/381; Tahavi, Serhu Meani’l-Âsâr, IV/395 )


İçlerinde Ebu Hanife,imam Yusuf, Muhammed, Züfer ve isa b.Eban'ın bulunduğu ağırlıklı Hanefî ekolü zevi'l-erhamı, mirasta hak sahipleri ve mirasçılık durumları açısından asabeyi esas almak suretiyle mirasçı yapmışlardır. Buna göre en yakın olan asabede olduğu gibi mirasın tamamında hak sahibi olmaktadır. Sözgelimi neseb bakımından nasıl ki kız,kız kardeşten öncelikli ise kızın kızı da kız kardeşin kızından önceliklidir.
Bununla birlikte neticede zevi'l-erham için takdir edilen bir farz hisse olmadığına göre gerek neseb gerekse derece itibariyle ölüye en yakın olan akraba terikenin tamamında hak sahibi olacaktır. (Serahsî, XXX/ ss:7-8)

Hz. Ömer ve Ali (r.anhuma)'nın uygulamaları konusunda rivayet edildiğine göre ölüp de arkasında sadece bir halasını ve bir de teyzesini bırakan kimsenin mirası konusunda Sahabe'nin önde gelen bu iki ismi hala ile teyze arasında ikili birli bir taksime gitmek suretiyle halaya iki, teyzeye bir pay vermişlerdir.( Bkz: Abdurrezzak, X/282; _bn ebî Seybe, VI/248)