Nisa suresinin 11.
ayetinde mirastaki hisselere çocuklar hakkındaki hükümler ile başlanılmış ve:
"Allah, size çocuklarınız (ın
alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin
payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler,
(ölenin geriye ) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın)
yarısı onundur..."
Buyrularak bu hükümler
ifade edilmiştir. Ayeti kerime, işaret ve delalet yoluyla çocuklar hakkındaki
muhtemel miras meselelerine ışık tutmuştur.
Kızlar, erkek kardeşleri
ile beraber bulunmadıkları zaman ashab-ı feraiz olarak belirli hisseler
aldıkları yukarıdaki ayetin zahiri ile sabit olan bir husustur. Buna göre kız
bir tane ise terekenin yarısını, ikiden fazla iseler -ne kadar çok olurlarsa
olsunlar- üçte ikisini alacaktır.
Ayette bir ve ikiden fazla
kız için hüküm açık olduğu halde, iki
kızın mirastaki durumu konusunda aynı netlik bulunmamaktadır. iki kızın
hükmü daha sonra da ele alacağımız gibi miras ayetlerinin nüzul sebebi ile
ilgili olarak Cabir b.Abdullah (r.a.)'tan rivayet edilen hadisle açığa kavuşmuş
ve ikiden fazla kızın hükmüne dahil edilmek suretiyle ( iki kız çoğul kabul
edilmiş oluyor) üçte iki hisse takdir
edilmiş bir durumdur.
Bu hadis kendisine ulaşmayan
bazı âlimler ise iki kızı, Nisa suresinin sonunda hisseleri zikredilen iki kız
kardeşe kıyas ederek aynı sonuca ulaşmışlardır. Diğer bazıları da bizzat Kuran
lafzının buna işaret ettiğini ifade etmektedirler.
Ayete göre bir karışım
durumunda erkek iki kadının payını alacaktır. En ufak karışımın bir erkek ve
bir kızdan oluştuğu dikkate alınacak olursa kadın üçte bir, erkek de üçte iki
hisse alacaktır. İki kadının hissesini alan erkeğin böyle bir durumda üçte iki
alması göstermektedir ki bir kadının hissesi iki kadının hissesiyle denk değildir
ve iki kadın hisse itibariyle üçte ikiye dâhildir.
İbni Abasın eleştirisi: Bu görüş cumhuru fukaha tarafından
benimsenmektedir. ibni Abbas (r.a.), burada ayetin zahirini delil göstererek
iki kızın da "ikide bir" hisseye dahil olduğunu; Allah Teâlâ'nın
(c.c.) üçte ikilik hisse için ikiden fazla kız olmayı şart koştuğu, şartın
geriye dönük geçerli olmadığı dahası istihkak ifade eden harfin ikiden fazla
sayı için kullanılan çoğul zamire bitiştiği gerekçelerinden hareketle
savunmaktadır.Çoğul kavramını üç kişiden başlatmaktadır..
Ana-baba, islam Miras
Hukuku içerisinde hiçbir halde mirastan
düşmeyen, her durumda
mirastan pay alan altı sınıftan ikisini temsil
etmektedir. Bu
özellikleri ve Kuran-ı Kerim’de ikinci sırada ele alınmaları
mirastaki önemlerini
ortaya koymaktadır.
Allah Teâlâ (c.c.),
çocukların miras paylarının ardından:
“…Ölenin
çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana-babasından her
birinin
altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana-babası
ona varis
oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının
hissesi
altıda birdir. Bu (paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyet(in
tenfizinden)
ya da borç(unun ödenmesinden) sonradır. Babalarınız ve
oğullarınızdan,
hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar,
Allah
tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm
ve hikmet
sahibidir.”
Buyurarak ana- babanın
paylarına işaret etmiştir.
Buna göre ölenin
ana-babasının her biri onun çocukları ile beraber
bulunduğu bir meselede
mirastan altıda bir hisse alacaktır. Ölenin çocuğu
olmaması durumunda ise
ananın hissesi üçte birdir. Bu durumda babanın da
kalanı alacağı işaretle
sabit olmaktadır.
Ölenin kardeşleri
bulunması halinde annenin payı ayete göre yine
altıda bire düşmektedir.
Anneyi üçte bire hacbeden kardeş sayısı hakkında
sahabe (r.anhum)’un, “çoğul”
konusundaki ihtilafından kaynaklanan bir
görüş ayrılığı vardır.
Cumhur, meseleyi “kızlar ve kardeşler” hakkındaki
hükme kıyas ederek sayı
ile değişikliğe uğrayan her farz hissede iki
sayısının üç gibi
telakki edildiğinden hareketle anneyi hacbeden bu
sayının iki olduğunu
savunmaktadır.
ibn Abbas (r.a.) ise : ilke olarak çoğulun
en azını üç kabul ettiği
için O’na göre ancak üç kardeş anneyi altıda bire
düşürebilir.Doğrusu
Kuran tarafından kardeşler hakkında iki kardeşin
paylarının daha
fazlasının payları hükmüne dâhil edilmesi ve Hz.
Peygamber (s.a.s.)’in
iki kıza da çoğulun hissesi olan üçte ikiyi meşru
kılması miras hukukunda
çoğulun ikiden başladığı ihtimalini
güçlendirmektedir.
islam Miras Hukukunda
kız-erkek çocuk, erkek-kız kardeş veya ana-baba
ikilileri her hangi bir
meselede beraber bulundukları takdirde farz
olarak tayin edilen
paylara bakıldığında büyük ekseriyetle erkeğin kadından
daha fazla bir oranda
hak sahibi olduğu görülmektedir. Ancak anne, baba ve
eslerden birisiyle
bulunduğu ve çocuğun bulunmadığı bir meselede üçte bir
hisse alması durumunda
bu genel eğilim yansımamaktadır.
İhtilaflı
konu: Sözgelimi
ölümüyle arkasında
anne-babasını ve kocasını bırakan bir kadının mirası
paylaşılırken çocuğu
olmadığı için kocası terikenin yarısını alacaktır. Anne
üçte birini alırsa baba
da en kuvvetli asabe olarak kalanı alacaktır. Bu
durumda baba, annenin
aldığının yarısını almış olmaktadır. Halbuki bu
durumun bir benzerine
feraizde rastlamak mümkün değildir.
Bu konuda sahabe
(r.anhum) ihtilaf etmiş ve üç farklı görüş ortaya çıkmıştır.
Hz. Ömer basta olmak üzere Hz. Osman, Hz. Ali,
Abdullah b. Mesud ve Zeyd b. Sabit (r.anhum)un görüşü:Bu
görüşe göre,
mirasçılarda anne-babayla birlikte eslerden ister koca isterse
karı bulunsun annenin
payı eşlerden varis olan payını aldıktan sonra kalanın
üçte biri olmalıdır.
Çünkü kalan mal anne-baba açısından mirasın tamamı
hükmündedir. Çünkü Allah
Teala (c.c.), anneye babaya verdiğinin yarısını
vermiştir. Dolayısıyla
anne kalanın üçte birini, baba ise üçte ikisini alır.
ibn
Abbas
(r.a.) ise
:ayetin umumiliğinden hareketle annenin hakkının bu meselede
terikenin tamamının üçte
biri olduğunu savunmaktadır.ikrime’nin
naklettiğine göre ibn
Abbas, Zeyd b. Sabit’e bir miras meselesi göndermiş;
ölen ve varis olarak
kocasını ve anne babasını bırakmış bir kadının mirasını
soruyordu. Zeyd b. Sabit
kocaya ikide bir, anneye kalanın üçte biri seklinde
hüküm verdi. ibn Abbas
dedi ki: “Bunu ayete dayanarak mı söylüyorsun
yoksa kendi re’yin ile
mi söylüyorsun?” Zeyd (r.a.): “Kendi görüşümdür,
anneyi babaya tercih
etmiyorum, annenin hissesini babadan fazla
çıkarmıyorum” dedi.
ibn Sîrîn ise: mirasçılar arasında bulunan eslerin
durumuna göre farklı
ictihadda bulunmuştur.ilginçtir ki ayette “bıraktığı
maldan” kaydı, altıda
birlik hak sahibi oldugu çocuklarla beraber
bulunduğu hükmün
akabinde gelmiş buna karşılık üçte birlik hisseyle hak
sahibi olduğu meselede
terikenin tamamına delalet edecek “(ölenin)
bıraktığı maldan” kaydı
getirilmemiştir. Bu husus “kalanın üçte biri” olması
ihtimalini
güçlendirmektedir.
İslam miras sistemi
içerisinde hiçbir suretle mirastan mahcûb
olmayan altı sınıftan
ikisi de nikâh sebebiyle birbirine bağlı olan eslerdir.
Kuran-ı Kerim’de eslerin
miras durumu ile ilgili söyle buyrulmaktadır:
“Eğer çocukları yoksa
karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir.Eğer çocukları varsa,
bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma,ölen karılarınızın)
yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi yahut borçlarının ödenmesinden
sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer
çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma
yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden yahut borçlarınızın ödenmesinden
sonradır…”nisa/12
Buna göre:
Kocaya takdir edilen
farz hisse iki tanedir. Eğer ölen karısının çocuğu yoksa
koca, terikenin
yarısında hak sahibidir. Diğer taraftan ölen karısının çocuğu
varsa bu durumda kocanın
terikedeki hakkı ikide birden dörtte bire
inmektedir.
Kocası ölen bir kadının,
kocasının terikesi üzerindeki hakkı da
ölenin çocuğu olup
olmamasına göre değişmektedir. Eğer çocuğu varsa
karısının mirastaki
hissesi sekizde birdir. Ölen kocanın çocuğu olmaması
durumunda karısının
hissesi dörtte bire yükselmektedir. Ayette istihkak
ifade eden harfe bitişen
zamirin müennes ve çoğul olması ölenin
birden
fazla karısı olması durumunda hepsinin toplam
hissesinin bir karının
hissesine eşit olduğuna delalet etmektedir.Mevsılî (v.683/1284), bu
konuda icma olduğunu
bildirmektedir.
Ana bir kardeşler, Kuran
tarafından farz hisse takdir edilen diğer bir sınıftır. Nisa suresi 12. ayette
eşlerin mirastaki durumunun sonrasında:
“Eğer
kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası
olmaz ve
bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer
kardeşler
birden fazla olursa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma
varislere)
zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden yahut
borcun
ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah
hakkıyla
bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)”
Kuran-ı Kerim’de kardeşlerle
ilgili iki farklı ayette iki farklı farz hisseden bahsedilmektedir. Sa’d b. ebî
Vakkas, yukarıdaki ayette bahsi geçen kardeşlerin ana bir kardeşler olduğunu
ifade etmiştir. Taberî, IV/287; Beyhakî, VI/223
Hz. Ebu Bekir (r.a.)da
bu ayetin ana bir kardeşlerin hükmünü ifade eden ayet olduğunu
bildirmiştir. Beyhakî,
VI/231
Ana bir kardeşler ölene
göre baba tarafından akraba
değillerdir. Hisseleri
anneye benzer, erkek ve kız ayrımı olmaksızın eşit
paylaşırlar ve asabe
olmazlar. Ayette ifade buyrulduğuna göre ana bir
kardeşler bir tane
olduklarında altıda bir hisse alırlar. Birden fazla olmaları
durumunda ise üçte bir
hisseyi erkek-kız ayrımı olmaksızın aralarında eşit
olarak paylaşırlar. Yine
ayetin delaletiyle ana bir kardeşlerin mirasçı
olmaları ölenin kelale
olması şartına bağlanmıştır.
İleride ele
alacağımız
üzere
kelalenin tanımında önceleri tam bir fikir birliği oluşmamakla birlikte
daha sonra
varılan genel kanaat kelalenin, varisleri arasında baba ve çocuğu
olmayan
kimse olduğu seklindedir. Ashabdan Zeyd b. Sabit (r.a.)’ın
bildirdiğine
göre ana bir kardeşler; erkek olsun kız olsun çocuk ve oğlun
çocukları,
baba ve babanın babası… ile aynı meselede mirasçı olamaz,
mahcûb
olurlar. Bunun dışında erkek olsun kız olsun bir tane ise altıda bir,
birden fazla
iseler toplam üçte biri eşit paylaşacak şekilde mirasçı olurlar.
Kuran-ı Kerim’de
hakkında farz takdir edilen son miras sınıfı ana bir
kardeşlerin dışında
kalan kardeşlerdir. Nisa suresinin sonunda:
“Senden
fetva istiyorlar. De ki: Allah size “kelale” (babasız ve çocuksuz
kimse)nin
mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi
ölür de
kız kardeşi bulunursa bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer
kız kardeşi
ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer
kız kardeşler
iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer kardeşler
erkekli kızlı iseler o zaman, (bir) erkeğe iki kızın hissesi
kadar
(pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor.
Allah her şeyi
hakkıyla bilendir.”
Buyrularak onlar
hakkında hükümler açıklanmıştır. Cabir b. Abdillah (r.a.) yukarıdaki ayetin
nüzulü ile ilgili söyle bir rivayette bulunmaktadır: “Hastalandığım bir sırada
Allah’ın Resulü (s.a.s.) beraberinde Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte ziyaretime
geldi.Beni baygın halde bulunca Resûlullah (s.a.s.) abdest aldı abdest suyundan
üzerime döktü. Ayılınca Ya resûlullah! Kardeşlerim var, malımı nasıl paylaştırayım?
Diye sordum bana bu ayet ininceye kadar cevap vermedi ve neticede bu ayet benim
hakkımda nazil oldu.” Buhari, “Feraiz” 12; Tirmizi, “Feraiz” 7
Beyhaki’deki rivayette Cabir
(r.a.), ayet indikten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendisine döndüğünü ve :”ey
Cabir! Ben senin bu hastalığından öleceğini
düşünüyorum veya bu ağrıdan
öleceğini düşünmüyorum. Allah, kardeşlerin
hakkında (hüküm) indirdi
ve onlara üçte iki takdir etti.” Buyurduğunu ifade
etmiştir.
İslam âlimleri, mirastaki hisseleri bakımından ana baba
bir kardeşleri kıza, baba bir
kardeşleri de oğlun kızına benzetmişlerdir.
Buna göre ölenin kız
kardeşi
bir tane olması
durumunda terikenin yarısını alacaktır. Ölen kimsenin erkek
kardeşi de yine asabe
olarak mirasçı olacaktır. Eğer kız kardeşler iki veya
daha fazla iseler
terikenin üçte ikisini kendi aralarında paylaşacaklardır.
Ayet-i kerîme ve
yukarıda zikrettiğimiz Cabir b. Abdillah (r.a.) hadisi buna
delalet etmektedir.
Kardeşler erkek ve kız birlikte bulunuyorlarsa asabe
olarak ikili birli
olacak şekilde paylaşacaklardır.
Örnek:
Baba bir kardeşler ana
baba bir kardeşlere göre ölüye bir derece daha uzakta
bulunmaktadırlar.
Yukarıdaki ayet ikisi hakkında da nass durumundadır.
Toplam hisseleri üçte
iki olduğu için bir tane ana baba bir kız kardeş, bir tane baba bir kız
kardeş ile birlikte
bulunduğunda ana baba bir kız kardeş ikide bir hisse alacaktır. baba bir
kız kardeş de üçte ikiye
tamamlamak üzere altıda bir pay alacaktır. Ama ana baba bir
kız kardeşler birden
fazla bulunması halinde tamamının hakkı olan üçte
ikilik hisseyi bunlar
alacaktır. Bu durumda baba bir kız kardeşlere pay
kalmamaktadır.
Farklı görüş:
Hüzeyl b. Surahbil
(r.a.)’dan gelen bir rivayete göre Ebû Mûsa el-
Es’arî’ye bir adam geldi
ve ölüp de arkasında kızı, oğlunun kızı ve kız
kardeşini bırakan bir
kadının mirasının durumunu sordu. Ebû Mûsa; kıza
ikide bir, kız kardeşe
ikide bir verdi ve oğlunun kızına bir şey olmadığını,
Abdullah ibn Mesud’a
sorulması durumunda O’nun da aynı şekilde cevap
vereceğini söyledi. Adam
Abdullah ibn Mesud’a geldi ve Ebû Mûsa el-
Esarî’nin söylediklerini
anlattı. Abdullah ibn Mesud: “Bu şekilde hüküm
verirsem yanlış yapmış
olurum, aksine ben burada Rasûlullah (s.a.s.)’ın
verdiği gibi hüküm
veririm; kadının kızının ikide bir, oğlunun kızının da -
üçte ikiye tamamlamak
üzere altıda bir hakkı vardır. Kalan ise kız
kardeşinindir.” Dedi.
Bu durumda Abdullah ibn
Mesud (r.a.) kız
kardeşleri kızlarla
beraber asabe yapmakta ve bu hükmün hükmen merfu
olduğunu
hatırlatmaktadır. Zeyd b. Sabit (r.a.), ana baba bir kardeşlerin, oğlan, oğlun
oğlu, baba ve dede ile
mirasçı olamayacaklarını belirtmiştir. Ana baba bir bir kız
kardeşler de bunlara
ilaveten ana baba bir kız kardeşlerden iki tane bulunması
durumunda veya ana baba
bir erkek kardeş bulunması durumunda mirastan pay
alamamaktadırlar.içerisinde
Zeyd b. Sabit (r.a.)’ın da bulunduğu Sahabe’nin
uygulamasına bakılacak
olursa ana bir kardeşler kız ile
birlikte mahcub oldukları
halde baba bir veya ana
baba bir kardeşler sadece çocuklar arasında oğul ve oğlun oğlu ile
mahcub hale gelmektedir.
Aksine kızlarla birlikte bulundukları vakit asabe
olarak erkek kardeş
seviyesine çıkmaktadırlar.
Hz. Peygamber (s.a.s.),
Kuran-ı Kerim’in açıklayıcısı olması yönüyle onu açıklamış, bunun yanında Kuran’da
bulunmayan birtakım yeni hükümler getirdiği de olmuştur. İslam Miras Hukuku da
çatısı Kuran-ı Kerim tarafından oluşturulmasına rağmen genel olarak sünnetle şekillenmiş bir sistemdir. Nitekim miras usulü Hz. Peygamber
(s.a.s.)’ın:
“Feraizi
hisse sahiplerine
veriniz, eğer bunun ardından kalan olursa en yakın erkek asabenin (akrabanın) hakkıdır.” Buhari, “Feraiz” 4,6,8,14;Müslim, “Feraiz” 1,2;Tirmizi
“Feraiz” 8;ibn Mace, “Feraiz”
10;Müsned, 1/292,
şeklinde
yönlendirmesiyle
oluşturulmuştur. Önceki
bölümlerde ele aldığımız üzere umum ifade eden
miras ayetlerini Hz.
Peygamber (s.a.s.), mirasa mani olan halleri ayrı ayrı
zikretmek ve beyan etmek
üzere tahsis etmiştir. Buna paralel olarak murisin
geride bıraktığı malında
tasarruf haklarının sınırlarını beyan
buyurmuştur.
Bu bölümümüzde biz Hz.
Peygamber (s.a.s.)’in oluşturduğu
miras sınıfları
ve belirlediği farz
hisseler ile miras hukukunun sistemleşmesindeki rolünü
ele alacağız.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in,
Kuran’da bulunmamasına karşılık ihdas
ettiği miras sınıflarından
birisi ninenin mirasıdır. Kubeysa b. Züeyb
(r.a.)’dan rivayet
edildiğine göre:
“Ebu Bekir
(r.a.)’a bir nine geldi ve
mirastaki payını soruyordu. Ebu Bekir ona: “Senin
için Allah’ın kitabında
belirtilmiş herhangi bir hisse yoktur. Rasulullah’ın
sünnetinden de bir şey
verildiğini bilmiyorum. Ben bu meseleyi insanlardan
sorup öğreninceye
kadar sen dön (bekle)” dedi. (Ninenin mirasını)
insanlara sorduğunda
Mugire b. Su’be (r.a.):” (bunun için) Rasulullah
(s.a.s.)’e bir nine
geldiğinde ona altıda bir verdi” dedi. Ebu Bekir:”Yanında
başka kimse var
mıydı?”diye sorduğunda Muhammed b. Mesleme ayağa
kalktı ve Mugire b.Su’be’nin söylediklerini O da söyledi. Ebu Bekir de bu hükmü
o nineye uygulamıştı.
Sonra baba tarafından akraba olan başka bir nine
Ömer (r.a.)’a gelmiş mirasını soruyordu. O:” Senin için Allah’ın Kitabı’nda belirtilmiş
herhangi bir hisse yoktur. Ben farz olan hisselere ilavede bulunacak değilim.
Ancak senin için altıda bir takdir edilmiştir. Eğer baksa birisi ile birlikte
bulunursanız bu hisse aranızda ortaktır. Hanginiz yalnız basına bulunursa bu hisse onundur.” Dedi” Ebu
Davud, “Feraiz” 5; Tirmizi, “Feraiz” 10; _bn Mace, “Feraiz” 4;
Müsned, IV/225
İslam âlimlerinin genel
kanaatine göre burada kastedilen nine ölü ile
kendi arasına “anne”
girmeyen sahih ninedir. Fasit nine ise zevi’lerhamdandır.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in
anne bulunmaması durumunda nineye mirastan pay vermesinden dolayı( Ebu Davud, “Feraiz” 5) ölenin varisleri arasında anne varsa nine mutlak
olarak mahcûb hale gelmektedir. Ninenin bu mahcûbiyeti hem nassa hem de kıyasa
dayanmaktadır. (Mevsılî, II/566)
Annenin annesi ölüye anne kanalıyla bağlı olduğundan dolayı yakın varken uzak
mirasçı olamaz kuralınca anne varken nine mirastan düşmektedir. Babanın annesi
de buna benzetilmiş hatta hadane
konusunda annenin annesinden daha zayıf olarak kabul edilmiştir.
Yukarıda zikrettiğimiz
hadislere binaen ninenin miras hissesinin
altıda bir olduğu ve
birden fazla ninenin bulunması durumunda da bu altıda
birlik payın aralarında
ortak olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda basta
sahabe olmak üzere islam
Hukukçuları görüş birliği
içerisindedirler.( Nevevî, XVI/75)
İbn Abbas (r.a.) da
ninenin mirasının Hz. Peygamber (s.a.s.)tarafından altıda bir olarak takdir
edildiğini ifade etmektedir.( ibn Mace, “Feraiz” 4;Darımî, “Feraiz” 18; Beyhakî,
VI/234)
İslam Hukukçuları dedeyi
baba konumunda görürlerken nineyi anne
konumunda düşünmemişlerdir.
İslam miras Hukukunda
miras sebeplerinden birisini oluşturan velâ, kan bağı ve nikah bağının dışında
üçüncü bir yakınlık sebebidir. Velâ sebebi Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından
ihdas edilmiş ve hadisle sabit olmuş bir miras sebebi ve sınıfıdır. (Haddadî,
II/387) Daha önce ele aldığımız miras sebepleri bölümünde de zikrettiğimiz
üzere Hz. Peygamber (s.a.s.):”Velâ, tıpkı neseb yakınlığı gibi bir yakınlıktır.
Satılmaz ve hibe edilmez.”( Darımi, “Feraiz” 53; Hakim, IV/379) buyurmuştur.
İslam Miras Hukuku
içerisinde özellikle Hanefiler tarafından
bakıldığında velânın iki
çeşidi bulunmakla birlikte bizim burada sünnet
kaynaklı olarak üzerinde
durduğumuz çeşidi “velâ-i ataka” denilen ve azad
etmekle kazanılan özel
bir yakınlıktır. Bir kimse bir köleyi
hürriyetine
kavuşturursa azad edilen bu kimsenin ölmesi
durumunda neseb yönünden
farz sahipleri veya onu takiben neseb yönünden
asabesi mirasında hak
sahibidir. Eğer bu akrabaları yoksa sebep yönünden
asabelik devreye girer
ki bu durumda kendisini azad eden erkek veya kadın
ona asabe olup
mirasını alır. Bu bir haktır ki bu hakkı islam azad
eden kimseye vermistir.
İbn Ömer’den rivayet
edildiğine göre Hz. Aişe (r.a.) Büreyre isminde bir cariyeyi satın alıp azad
etmek istemiş, ailesi ise velâ hakkının kendilerinde kalması şartıyla
satabileceklerini ifade etmişti. Hz. Aişe (r.a.) bu durumu Hz. Peygamber
(s.a.s.)’e arz ettiğinde O, bu şartın kendisini bu hayırlı hizmetten
alıkoymamasını zira velâ hakkının azad eden kimseye ait olduğunu beyan buyurmuştur.
Buhari, (“Feraiz”
21; Müslim, “Itk” 5; Ebu Davud, “Feraiz” 12; Tirmizi, “Buyu”’ 33; Nesai, “Zekat” 99)
Aynı durumda olan
kişinin kendisini azad eden kimse eğer kendisinden önce ölecek olursa bu
durumda miras hakkı azad eden kimsenin en yakın( Hz.Ömer, Hz. Ali, Zeyd b.
Sabit (r.anhum)un da içinde bulunduğu sahabe, velânın en yakın asabeye geçeceğini ifade etmişlerdir. (Bkz: Darımi, "Feraiz" 33)
Velânın mirasçı
olma sekli asabe ile
aynıdır. Asabesi olmayan kimsenin mevlası asabesi yerine geçer. Rivayete göre
Hz. Hamza (r.a.)'ın kızının azad ettigi kimse geride bir kızını bir de mevlası Hz.
Hamza (r.a.)'ın kızını bırakmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s.) mirasını paylaştırırken
kızına tek olmasından dolayı ikide bir pay verdi. Kalan ikide bir payı da sebep
yönüyle asabesi olan Hz. Hamza (r.a.)'ın kızına verdi. (Darımî, "Feraiz" 35; Hakim,
IV/74; Darekutnî, "Feraiz" 51;Ayrıca bkz: Beyhaki, VI/240)
Azad etmek suretiyle ortaya çıkan akrabalıkta miras
hakkı azad eden kimsenindir.Çünkü burada yakınlık sebebi azad edip bir kisiyi
hürriyetine kavuşturmak suretiyle ona lütufta bulunmadır ki bunu da yapan
efendidir. Azad eden efendi erkek olursa ölmesi durumunda bu hak oğluna geçer
ancak kadın olması durumunda velâ hakkı sadece kendisine aittir.
Önceki bölümde ifade
ettiğimiz üzere mirasın mantığı, ölen kimseye
hayatta olan
yakınlarının halefiyet esasına göre mirasçı olmalarıdır.
Binaenaleyh ölüm
esnasında hayatta olmayan akraba miras hakkına sahip
bulunmamaktadır. Bununla
birlikte mûrisin ölümü esnasında anne karnında
olan ve hayatta olsa
miras hakkı söz konusu olacak olan ceninin miras
durumu önem arz
etmektedir. islam âlimlerinin genel kanaatine göre kürtaj
ve cinayet gibi bazı
durumlarda cenin de özel bir kişiliğe sahip olarak kabul
edilmekte ve uğradığı mağduriyetler
hayatta olan kişilerle aynı sonucu
doğurmaktadır. Miras
hukukunda da cenin hayatta kabul edilerek varis
olma hakkına sahip
olmakta su var ki bu hakkı sağ olarak doğma şartına
bağlanmaktadır.
Ashabdan Ebu Hureyre
(r.a.)’ın Hz. Peygamber (s.a.s.)’den merfu
olarak rivayetine göre O: “Doğan
çocuk ağlarsa mirasçı olur”
buyurmuştur.(Ebu Davud, “Feraiz” 15)
İslam Hukuku açısından bakıldığında zina yapan
erkek ve kadının isledikleri fiil, ispat
vasıtaları ile ispat edilebilmesi halinde medenî durumlarına göre muayyen
cezalar terettüb etmektedir. İspat edilememesi durumunda ise müfteri durumunda
kalan kimseler belli şartlarla kazf suçu islemiş olmaktadırlar. Ancak zina isnadında bulunan kimse
kadının kocası olur da bu isnadını dört şahit ile temellendiremeyecek olursa
hâkim önünde özel bir şekilde karşılıklı yeminleşme suretiyle araları
ayrılmaktadır.
Rivayetlerden de açıkça
anlaşıldığına göre babası tarafından nesebi
inkar edilen çocuğun
nesebi yapılan özel bir yeminleşme ile ( lian) annesine ait
hale gelmekte ve
babasından kesilmektedir. Bunun sonucu olarak da
kadının kocasıyla, doğacak
çocuğun miras ilişkisi kalmamaktadır.
Binaenaleyh bu şekilde
hamile olup da ikiz çocuk dünyaya getiren kadının
bu çocukları, baba
tarafından inkar edildikleri için birbirleri açısından da ana bir
kardeş hükmündedirler. Buna göre annesi ölür de doğan
çocuk erkek olur
ve kendisinden başka
mirasçısı bulunmazsa annesinin bıraktığı mirasın tamamını alacaktır. Eğer
kendisi ile birlikte başka mirasçılar da bulunursa farz hisselerine göre taksim
yapılacaktır. Artan hisseler de reddiye yapılmak
suretiyle taksim
edilecektir.
Diğer taraftan zina
neticesinde doğan çocuğun nesebi de Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından annesine
bağlanmıştır. Hz. Aişe (r.anha)’dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber
(s.a.s.):
”…Çocuk yatağındır, zina yapana da taş (ceza) vardır…”
(Buhari, “Buyu’” 3, 100; “Vasaya” 4; “Feraiz” 17; Müslim, “Rada’”
36; Ebu Davud, “Talak”
34; Tirmizi, “Rada’” 8;Müsned, I/59) buyurmuştur.
Farklı görüş:
İslam Hukukçuları
içerisinde bu
konuda zina yapan anne
ile zina sonucu doğan çocuğu arasında miras bağı
bulunmadığını savunan Şia’nın
dışında aykırı bir sese de rastlamış
değiliz.( Emir
Abdulaziz, II/1030)
Nisa suresi 11. ayetle
kızların hisseleri hakkında:
“…eğer bir tane ise yarısı onundur, ikiden fazla
iseler murisin bıraktığı terikenin
üçte ikisi onlarındır” seklinde hüküm belirtilirken kızların iki tane
olması durumunda
hissesinin ne olacağı konusunda sahabe (r.anhum)
arasında ihtilaf vardır.
Cumhur, iki sayısını “üç”e dahil etmiş, ibn Abbas
(r.a.) ise “bir”e dahil
etmiştir. Genel kabul gören cumhurun görüsü
daha
tutarlı görünmektedir.
Ancak burada belirleyici olan kanaatimizce başta
miras ayetlerinin nüzul
sebepleri arasında gösterilen hadis-i şerif olmak
üzere Hz. Peygamber
(s.a.s.)’in uygulamalarıdır.
Câbir b. Abdullah (r.a.)’dan
rivayet edildiğine göre:”Sa’d b. Rebi’ (r.a.) Bedir savasında şehit olunca geride iki kız ve bir de esini bırakmıştı.
Sa’d’ın kardeşi de cahiliye adetlerine göre mala sahip çıktı. Sa’d’ın hanımı
Hz. Peygamber (s.a.s.)’e
gelerek: “Ya Rasûlallah! Sa’d şehid oldu. Geride
iki kız bıraktı. Amcası ise
malı ele geçirdi. Mal olmayınca da kadınlara rağbet
olmaz” dedi. Hz.
Peygamber (s.a.s.):”Allah (c.c.) bu konuda bir
hüküm indirmedi” diyerek
gönderdi. Daha sonra Nisa suresi 7.ayet inince
Allah Rasulü mala henüz
dokunmamaları konusunda haber gönderdi. 11. Ayet
nazil olunca Sa’d’ın
kardeşini çağırdı ve iki kıza üçte iki, kadına
sekizde bir vermesini ve kalanı
da kendisinin almasını emretti.”( Tirmizi, “Feraiz” 3;
Ebu Davud, “Feraiz” 4; _bn Mace, “Feraiz” 2; Müsned, III/352)
Bunun bir benzeri de Nisa
suresinin 176. ayetinde;
“ …eğer kız kardeşler iki tane iseler (erkek kardeşin)
bıraktığının üçte ikisi onlarındır…” buyrularak iki kız kardeşin hissesi belirtilmiş ancak ikiden fazlasının durumunda bir belirsizlik
oluşmuştur. İslam âlimleri kızlarla ilgili 11. ayet ile bu
ayet arasında birbirlerini açıklamaları yönüyle bir iliksi bulunduğu
belirtseler de kanaatimizce bu doğru değildir. Çünkü sahabe döneminde bu
benzerlikten hüküm çıkaran bir kimse olmadığı gibi bu aklen mümkün de
görünmemektedir. Çünkü neticede bildirilen bu hisseler farz olarak takdir
edilen kıyasın hareket alanı dışında bulunan hisselerdir. Ancak Kuran-ı Kerim’i
beyan görevi bulunan Hz. Peygamber (s.a.s.), bu meseleye açıklık getirmiştir.
Doğrusu ilgili ayete baktığımızda delalet ve işaret yoluyla da olsa ikiden
fazla kız kardeşin de üçte ikilik hisseye ortak olduğu hükmü çıkmazken O, bu
hükmü beyan etmiştir. Cabir b. Abdillah (r.a.)’dan
rivayet edildiğine göre: “Hastalandığım
bir sırada Allah’ın Rasulü (s.a.s.) beraberinde
Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte ziyaretime geldi. Beni baygın halde bulunca Rasûlullah
(s.a.s.) abdest aldı abdest suyundan üzerime döktü. Ayılınca Ya Rasûlullah!
Kardeşlerim var, malımı nasıl paylaştırayım? Diye sordum bana bu ayet ininceye
kadar cevap vermedi ve neticede bu ayet benim hakkımda nazil
oldu.”( Buhari, “Feraiz” 12; Tirmizi, “Feraiz” 7)
Beyhaki’deki rivayette Cabir (r.a.), ayet
indikten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendisine döndüğünü ve:”ey Cabir! Ben
senin bu hastalığından öleceğini düşünüyorum veya bu ağrıdan öleceğini düşünmüyorum.
Allah, kardeşlerin hakkında (hüküm) indirdi ve onlara üçte iki takdir etti.”
Buyurduğunu ifade etmiştir. (Beyhakî, VI/231)
İslam Miras hukukunun
miras sınıfları içerisinde ashab-ı feraizden sonra ikinci sırada yer alan ve
belli bir hissesi olmaksızın -kalırsa- kalanın tamamını alan asabe sınıfının
içerisinde genel olarak erkek akrabalar bulunmaktadır. Bunun yanında Kuran-ı
Kerim, kız çocuklarla erkek çocukların bir miras meselesinde birlikte
bulunmaları halinde ikili-birli paylaşmak üzere kızları da asabe sınıfına dahil
etmiştir. Bu şekildeki asabeye asabe bi’l-gayr (baskası ile birlikte asabe) denilmektedir. Aynı durum
ab ve b kız kardeşlerde de erkek kardeşleri ile beraber bulunmaları halinde
geçerlidir.
Öte yandan Hz. Peygamber
(s.a.s.), ab ve b kız kardeşleri, kızlarla beraber bulundukları zaman erkek
kardeş
seviyesine çıkarmış ve tek baslarına
asabe yapmıştır. Bu durumda kız veya oğlun kızı feraizden kendi hissesini alır.
Kız kardeş
de tek basına asabe olur ve kalanı alır. (Sünni görüş)
Hüzeyl b. Surahbil (r.a.)’dan gelen bir rivayete göre Ebû Mûsa
el- Eş’arî’ye bir adam geldi ve ölüp de arkasında kızı, oğlunun kızı ve kız kardeşini
bırakan bir kadının mirasının durumunu sordu. Ebû Mûsa; kıza ikide bir, kız
kardeşe ikide bir verdi ve oğlunun kızına bir şey olmadığını, Abdullah ibn
Mesud’a sorulması durumunda O’nun da aynı şekilde cevap vereceğini söyledi.
Adam Abdullah ibn Mesud’a geldi ve Ebû Mûsa el- Eşarî’nin söylediklerini
anlattı.
Abdullah İbn Mesud: “Bu şekilde hüküm
verirsem
yanlış yapmış olurum,
aksine ben burada Rasûlullah (s.a.s.)’ın verdiği gibi hüküm veririm; kadının
kızının ikide bir, oğlunun kızının da - üçte ikiye tamamlamak üzere- altıda bir
hakkı vardır. Kalan ise kız kardeşinindir.”
Dedi.
(Buhari, “Feraiz” 8;Tirmizi, “Feraiz” 4; Ebu Davud, “Feraiz” 4; _bn Mace, “Feraiz” 2; Müsned, I/463;Darımi, “Feraiz” 7; Beyhakî,
VI/233 )
Bu
durumda Abdullah ibn Mesud (r.a.) kız kardeşleri
kızlarla beraber asabe yapmakta ve bu hükmün hükmen merfu oldugunu hatırlatmaktadır. Bu sekilde asabelik de asabe maa’l-gayr(baskasının sayesinde asabe) olarak isimlendirilir.
Sahabe (r.anhum),
ölen kimsenin arkasında çocuğu olmayıp da oğlunun çocukları bulunması halinde
bu torunların öz çocuk yerine geçeceğini haber vermektedirler. Sahabe basta olmak üzere
islam âlimleri, öz çocuklar bulunmaması durumunda oğlun çocuklarının; miras,
hacb ve asabe gibi konularda tamamen onların yerine geçeceği konusunda icma
halindedirler.
Ashabdan Zeyd ve
Abdullah ibn Mesud (r.anhuma), oğlun çocuklarının, çocuklar
bulunmaması halinde
onların yerine geçeceğini, erkek torunun oğul, kız
torunun da kız yerine geçeceğini,
onlar gibi mirasçı olup, onlar gibi
hacbedeceklerini ama oğlan
varken oğlun oğlunun mirasçı olamayacağını
beyan etmektedirler.
(Buhari, “Feraiz” 6; Beyhakî, VI/238)
Farklı görüş:
Oğlun çocukları kız ve
erkek bir arada bulunursa öz kızlar da iki
veya daha fazla ise üçte
iki kızların, geri kalan da ikili-birli olarak oğlun
çocuklarınındır. Bu görüs, Sahabeden Hz. Ali, Zeyd b. Sabit ve cumhur
tarafından
savunulmaktadır. (Beyhakî, VI/229)
Abdullah ibn Mesud’a göre ise kızlardan arta
kalan sadece oğlun oğullarınındır, kız torunların
bu durumda hissesi yoktur.
Eğer kız bir tane ise
ikide bir alacak, torunlar geri kalanı ikili birli
paylaşacaktır. Abdullah ibn
Mesud’a göre ise bu durumda kız torunlara en
az nasıl düşüyorsa-ki bu
üçte ikiye tamamlayan altıda bir de olabilir o
verilir kalan ise oğlun
oğullarınındır. (Darımî, “Feraiz” 8;
Abdurrezzak, X/258)
Yine bir meselede oğlun
kızları ile birlikte kendi seviyelerinde veya
daha aşağıda (oğlun oğlunun…oğlu)
erkek varsa burada oğlun kızlarının
farz hissesi (altıda
bir) yoktur. Ancak ashab-ı feraizden artacak olursa o
zaman bu fazlalık bu
erkek asabe ile kendi seviyesinde –veya daha
yukarıda- olan kız kardeşi
arasında ikili-birli paylaşılır. Ama erkek torunun
kendi seviyesinden daha
uzakta olan kız torunun bir payı yoktur.
Bu görüş
Hz. Ömer, Ali, ibn Abbas
ve cumhurun görüsüdür. Hepsi de kız
torunun
hissesinin altıda bir
ile karşılaştırmaksızın bu şekilde taksim etmişlerdir.
Ancak Ebu Sevr de
Abdullah ibn Mesud ile birlikte hareket etmiş, ibn
Mesud sahabeden farklı
olarak “burada bu şekilde hareket edildiğinde kız
torunlara (ikili-birli
alınca) düsen pay “altıda bir”den fazla olursa kız
torunlara bu durumda
–daha az olan tercih edilerek- altıda bir verilir. Erkek
torun yalnızca asabe
yapılır.” görüşündedir.(ibn Abdilberr, XV/400-401)
Kadın ölür de; kocasını,
annesini, iki tane a erkek veya kız kardeşini, iki tane de ab erkek kardeşini
bırakırsa bu durumda Kuran-ı Kerim’de takdir edilen farz hisseler hisse
sahiplerine dağıtıldığında asabeden olan ab erkek kardeşlere herhangi bir
miktar kalmamaktadır.
Sahabe böyle bir taksimde
ihtilafa düşmüş, bir kısmı ab kardeşlerin de ana tarafından yakınlığının,
onları a kardeşler kadar en azından mirasta hak sahibi kıldığı çıkarımından
hareketle kocaya ikide bir, anneye altıda bir hisse verdikten sonra kalanında
ab ve a kardeşleri ortak yapmışlardır.
Ashabdan Hz. Ömer, Osman, Zeyd b. Sabit, ibn Abbas (r.anhum), böyle bir meselede ab kardeşlerin diğerlerine
ortak olması gerektiğini savunan ve buna göre hüküm veren isimlerdir. Rivayete
göre Hz. Ömer (r.a.)’a böyle bir mesele gelince O, kocaya ikide bir, anneye
altıda bir, a kardeşlere de üçte bir verip ab kardeşlere bir şey kalmadığı
yönünde cevap vermişti. Bunun üzerine ab erkek kardeşler: “insaf et ya
Ömer!Diyelim ki bizim babamız eşekti, anamız da mı bir değil ki bize de mal vermiyorsun?”
deyince Hz. Ömer. “doğru söylüyorsunuz” diyerek onları da a kardeşlerle
birlikte kalana ortak yapmıştı. (ibn Kudame, VII/22)
Sahabe’den; Hz. Ali,Abdullah ibn Mesud, Ebu musa
el-Es’arî ve Übey b. Ka’b gibi
isimler ise burada feraiz olarak takdir edilen hisseler ve payları geregince ab
kardesleri diğerlerine ortak yapmayarak hüküm vermislerdir. (Beyhakî, VI/256)
Hanefîler ve Hanbelîler de bu yönde görüş bildirmişlerdir. (Bkz:Serahsî,
XXIX/167;_bn Kudame, VII/22)
Safiî ve Malikî âlimleri ile Süfyan es-Sevrî ise tesrik yönünde görüş beyan
etmişlerdir. (ibn Rüsd, II/289; Nevevî, XVI/101)
Diger taraftan Hz.
Peygamber (s.a.s.): “Feraizi hisse sahiplerine veriniz,eğer bunun ardından
kalan olursa en yakın erkek asabenin (akrabanın)hakkıdır.” (Buhari, “Feraiz”
4,6,8,14;Müslim, “Feraiz” 1,2;Tirmizi “Feraiz” 8;ibn Mace, “Feraiz” 10;Müsned,
I/292, buyurmuştur.
Zevi’l-erham; kızların
çocukları, kız kardeşlerin çocukları, erkek kardeşlerin kızları, a kardeşlerin
çocukları, halalar, a amca, dayılar, teyzeler, amcakızları, annenin babası ve
fasid nineden oluşan ve çoğunluğunu kadın akrabaların oluşturduğu akrabalardır.
Zevi’l-erhamın, ashab-ı
feraizden koca ve karının dışında kimsenin bulunmaması ve neseb veya sebep bağı
ile de bağlı asabenin de olmaması durumunda asabe statüsü ile mirasçı olması
gerektiğine dair ashabın büyük çoğunluğu fikir birliği içerisindedir.( Tirmizi,
“Feraiz” 12)
Zeyd b. Sabit ve ibn Ömer
(r.anhuma) ise böyle bir durumda red
konusuna karsı çıkışlarındaki aynı gerekçeyle zevi’l-erhamın mirasçılığına
karsı çıkmaktadırlar.( Maverdî, VIII/76)
Ashab arasında cereyan
eden bu ihtilaf tabiin ve sonrası hukukçularına da yansımaktadır. Hukukçuların
bu ihtilafı, Hz. Peygamber (s.a.s.)’den gelen hadislerin farklı anlamlara
gelmesinden dolayı sahabenin ihtilafından kaynaklanmaktadır.Hz. Aişe (r.anha)’dan
yapılan rivayete göre Hz. Peygamber(s.a.s.):”Dayı, varisi olmayanın varisidir.”,
Mikdam el-Kindi (r.a.)’dan gelen rivayette ise: “Kim bir yetim bırakırsa bakımı
bana aittir, mal bırakanın malı varislerinindir. Ben varisi olmayanın
varisiyim, âkılesi olurum ve mirasçısı olurum. Dayı da varisi olmayanın
varisidir, âkılesi olur ve mirasçısı olur.”( Ebu Davud, “Feraiz” 8; ibn Mace, “Diyet”
7;Müsned, IV/131,133) buyurmuştur.
Tirmizi (v.279/892),
sahabenin, zevi’lerhamın mirasçı olup olmaması konusunda ihtilaf ettiğini,
cumhurun bu hadise dayanarak dayı, teyze ve halanın da içinde bulunduğu zevi’l-erhamı
mirasçı olarak kabul ettiğini, Zeyd b. Sabit (r.a.)’in ise o sınıfı mirasçı yapmayıp
mirası beytülmale aktardığını ifade etmektedir. (Tirmizi, “Feraiz” 12)
İçlerinde Hanefilerin de bulunduğu cumhur “…Allah’ın kitabınca kan akrabaları birbirine
(varis olmaya) daha layıktır…” (Enfal 8/75; Ahzab 33/6) ayetlerinin umumunu da
zevi’l-erhamın miras sebeplerinden neseb bağına dahil oldugu konusunda delil
olarak göstermektedir. (Cassas, Ahkamu’l-Kuran, II/366; ibn Kudame, VII/83)
Malikiler ve Safiiler, ayette geçen “Allah’ın kitabınca” dan anlaşılanın
Nisa suresinde belirtilen ashab-ı feraiz ve asabenin hisseleri olduğunu, bunun
dışında ayrıca bir sınıfın bulunmadığını savunmaktadırlar.Binaenaleyh Hz.
Peygamber (s.a.s.)ın:”Allah Teâlâ her hak sahibine hakkını vermistir. Varise
vasiyet yoktur.” (Ebu Davud, “Vasaya” 6, “_care” 90; Tirmizi, “Vasaya” 6;_bn
Mace, “Vasaya” 6; Hanbel, IV/186) Buyurarak bu sınırlandırmaya işaret ettiğini
ifade etmektedirler.
İmam Malik (v.179/759)’e göre Kuran-ı Kerim’de zikredilen yakın akrabadan ölüye
daha uzak olan hiçbir kadın mirasçı olamaz. Bunlar; çocuklar, ana-baba, ab, b
ve a kız kardeşler ile erkek akrabalardır. Ninenin hissesini de Hz. Peygamber
(s.a.s.) belirlemiştir. Bunların dışında beytülmal
varken yakın akrabadan mirasçı
yoktur.
Bu aynı zamanda imam Şafii (v.204/819)’nin de görüşüdür.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’den
intikal eden delalet yönleri farklı zevi’lerhamın varis olarak kabul edilmesini
destekleyen rivayetler olduğu gibi aksini destekleyen rivayetler de
bulunmaktadır. Abdullah b. Ömer (r.a.) den gelen rivayete göre:“Allah Rasulü
(s.a.s.) bineğinin üzerinde ilerlerken bir adam karşıladı ve dedi ki:
“Ey Allah’ın Rasulü bir adam öldü. Halasını ve
teyzesini bıraktı. O ikisinden başka da varisi yoktur.” Hz. Peygamber (s.a.s.)
basını yukarıya doğru kaldırdı:”Ey Allah’ım, halası ve teyzesi kalan ve bu
ikisinden başka da mirasçısı olmayan bir adam var.” Diye dua etti.Daha sonra
soruyu soran adamı çağırdı ve hala ile teyzenin mirası olmadığını söyledi.”(
Hakim, Müstedrek, IV/381; Tahavi, Serhu Meani’l-Âsâr, IV/395 )
İçlerinde Ebu Hanife,imam Yusuf, Muhammed,
Züfer ve isa b.Eban'ın bulunduğu ağırlıklı Hanefî ekolü zevi'l-erhamı, mirasta hak sahipleri
ve mirasçılık durumları açısından asabeyi esas almak suretiyle mirasçı yapmışlardır.
Buna göre en yakın olan asabede olduğu gibi mirasın tamamında hak sahibi
olmaktadır. Sözgelimi neseb bakımından nasıl ki kız,kız kardeşten öncelikli ise
kızın kızı da kız kardeşin kızından önceliklidir.
Bununla birlikte
neticede zevi'l-erham için takdir edilen bir farz hisse olmadığına göre gerek
neseb gerekse derece itibariyle ölüye en yakın olan akraba terikenin tamamında
hak sahibi olacaktır. (Serahsî, XXX/ ss:7-8)
Hz. Ömer ve Ali (r.anhuma)'nın uygulamaları
konusunda rivayet edildiğine göre ölüp de arkasında sadece bir halasını ve bir
de teyzesini bırakan kimsenin mirası konusunda Sahabe'nin önde gelen bu iki
ismi hala ile teyze arasında ikili birli bir taksime gitmek suretiyle halaya
iki, teyzeye bir pay vermişlerdir.( Bkz: Abdurrezzak, X/282; _bn ebî Seybe, VI/248)